Arnavutköy ve Bebek arasında yürürken keşfedebileceğiniz tarihi yerler ve yapılar

İlk yerleşim tarihi olan MÖ. 685 yılından itibaren insanlar İstanbul Boğazı’nın muhteşem coğrafyasının tadına doyamazken, kendilerine ait bir şeyler bırakmayı da ihmal etmiyorlar.

Mis gibi boğaz havası eşliğinde, İstanbul Boğazı’nın güzide semti Bebek ve “Melekler Köyü” Arnavutköy’e uzanan kültürel bir geziye çıkmaya hazır mısınız? Arnavutköy ve Bebek arasında keşfedebileceğiniz tarihi yerler ve yapıları sizler için derledik…

Kuruçeşme ve Ortaköy arasında keşfedebileceğiniz tarihi yerler ve yapıları derlediğimiz yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Bebek

Boğaz’ın Avrupa sahilinin ortasında, bir zamanlar küçük bir balıkçı köyü olan günümüzde ise İstanbul’un en lüks ve en gösterişli semtlerinden olan Bebek var. Tarihi Hristiyanlık öncesi döneme kadar uzanan semtin, bilinen ilk adı, “Skallai” yani “İskeleler” kelimesinden türemiş olan “Hallai” idi. Bebek’in, bugünkü ismini ise nereden aldığı pek belli olmasa da başta Evliya Çelebi olmak üzere kimi kaynaklar, II. Mehmed’in Rumeli Hisarı’nın yapımı ve kuşatma sırasında asayişi sağlamak üzere tayin ettiği Bölükbaşı Mustafa Çelebi’nin yakışıklılığından dolayı verilen “Bebek Çelebi” lakabına atıfta bulunuyor.

Bebek, XVIII. yüzyılda Sultan III. Ahmed’in burada Hümayun-u Abad Sarayı’nı inşa ettirmesiyle önem kazanmaya başlamış. Saray Abdülmecid’in padişahlığı (1839-1861) döneminde yıkılmış. Genelde yazlık bir semt olarak kullanılan Bebek, XIX. yüzyıl ortalarında vapur ve tramvay seferlerinin başlamasıyla sürekli ikamet edilen bir yer olmuş. Bugün Boğaz’ın en rağbet gören semtlerinden biri olan Bebek’ten, sahil yolunu kullanarak keyifli bir yolculukla hem Arnavutköy’e hem de Rumeli Hisarı’na gidebilirsiniz.

Mısır Konsolosluğu

İlk kez 1781’de inşa edilen bu binanın yerinde Sultan I. Abdülhamid’in şeyhülislamlarından Dürrizade Esseyyid Mehmed Ataullah Efendi’nin yalısı bulunuyormuş. Dürrizadeler Sultan I. Mahmud’dan Sultan II. Mahmud’a kadar olan dönemde beş Osmanlı şeyhülislamı yetiştirmiş bir aile.

Dürrizadelerden Abdullah Efendi’nin ölümünden sonra yalı, Sultan 2. Mahmud’un sadrazamalarından Rauf Paşa tarafından tekrar yapılmış, ardından da Sadrazam Âli Paşa’ya (1815–1871) geçmiş. Âli Paşa’nın dışişleri bakanlığı sırasında yalı önemli konferans, ziyaret ve davetlere ev sahipliği yapmış. Karadağ Konferansı (1858) burada toplanmış, Girit İsyanı’nı bastırma hazırlıkları yapılmış, ayrıca İmparator Franz Joseph bu yalıda misafir edilmiş.

Âli Paşa’nın 1871’de yalısında ölümünden sonra Sultan II. Abdülhamid yalıyı satın alarak son Mısır Hıdivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi ve eski Hıdiv Tevfik Paşa’nın eşi Hıdiva Emine’ye hediye etmiş.  Emine Valide Hanım, Sultan’ın çok saygı duyduğu karizmatik bir kişidir. Bu nedenle Osmanlı’da ilk kez olmak üzere Paşa unvanı da Sultan tarafından kendisine verilmiş. Adı yalı olmasına rağmen aslında 48 odalı bir sahilsaraydır. “Hidiva Sarayı” olarak da bilinen bu yapı Emine Valide Paşa tarafından yeniden inşa ettirilir. Sıklıkla Raimondo d’Aronco’nun eserleri listesinde yer verilse de iki Avusturyalı mimar, Fabricius ve Antonio Lasciac tarafından tasarlandığı düşünülüyor.

Hıdiv 1914’te İngilizler tarafından görevden alınana kadar burayı yazlık olarak kullanmış. Rivayete göre Emine Hanım, binayı Türkiye Cumhuriyeti’ne hediye etmeye karar verir. Gerekli yazışmalar yapılır, ancak Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte “Ağa”, “Paşa” ve “Bey” gibi unvanların kaldırılmış olması nedeniyle yapılan yazışmalarda Emine Valide Paşa yerine “Bebekli Emine Hanım” ifadesi kullanılır. Osmanlı Sultanı tarafından kendisine “ihsan edilen” bu unvanın kullanılmamasına ve kendisine “Bebekli Emine Hanım” denmesine çok sinirlenen Valide Paşa bu kararından vazgeçerek Mısır Hükümeti’yle temasa geçer ve ölünceye kadar yalının korusundaki köşkte oturmak kaydıyla yalıyı konsolosluk olarak kullanması için Mısır’a bağışlar.

64X28 metre boyutlarıyla Boğaz’ın en büyük yalılarından biri olan Mısır Konsolosluğu son olarak 2010’da baştan aşağı, başarılı bir şekilde restore edildi.

Yılanlı Yalı

1700’lü yılların sonunda inşa edilen yalının ilk sahibi Reisülküttab Mustafa Efendi’dir. “Yılanlı Yalı”nın ismi gibi hikâyesi de bir hayli garip. Rivayete göre II. Mahmud, Hariciye Nazırı (Dışişleri Bakanı) Mustafa Efendi’nin yalısını pek beğenmiş ve konuyu ortak dostları Said Efendi’ye açmış. Said Efendi arkadaşını ve yalısını korumak için yalının yılanlı olduğunu uydurmuş. Padişahın yalıyı almasını önlemiş ama yalının adı da “Yılanlı Yalı” olarak kalmış. 1964 senesinde çıkan bir yangınla tamamen yanan yalı, 1989’da mirasçısından satın alınarak restore edildi.

Robert Kolej ve Boğaziçi Üniversitesi

Amerika Birleşik Devletleri’nin dışında açılan ilk Amerikan koleji olma özelliği taşıyan Robert Kolej, Amerikalı eğitimci Dr. Cyrus Hamlin tarafından başlatılan girişimle, Christopher Rhinelander Robert adlı New York’lu bir iş adamının verdiği destek sonucu, 16 Eylül 1863 tarihinde Bebek’te eski bir ahşap binada 4 erkek öğrenci ile kapılarını açmış.

Adını finansal destekçisi Christopher R. Robert’tan alan Robert Kolej’in, 1971 senesinde Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesiyle birlikte burada Boğaziçi Üniversitesi’nin temelleri atılmış. Kolej ise Arnavutköy’deki Robert Kız Koleji ile birleştirilmiş ve eğitimine karma olarak devam etmiş.

Kolej, mezunları arasından iki de başbakan çıkarmış; Bülent Ecevit (1925-2006) ve Tansu Çiller (1946). Muhteşem bir manzarası olan Boğaziçi Üniversitesi oldukça güzel bir kampüse sahip.

Kayalar Mescidi

İlk olarak 17. yy’da Sultan IV. Mehmet dönemi (1648–1687) devlet adamlarından, Nişancıbaşı Sıdkı Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Kayalar Mescidi, tahribata uğrayınca, 1877 yılında Kadiri şeyhlerinden Şeyh Ahmet Niyazi Efendi tarafından yeni bir soluk verilip günümüzdeki haline kavuşturulmuş.

Sacré Coeur (Kutsal Kalp) Katolik Kilisesi

1908 yılında bir okul ve yetimhaneyle beraber geniş bir kompleks olarak yapılan Sacre Coeur (Kutsal Kalp) Katolik Kilisesi, Mektep Sokağı’nda yer alıyor.

Ayios Haralambos Rum Ortodoks Kilisesi

Bebek’ten Etiler’e çıkarken Tevfik Fikret İlköğretim Okulu’nun karşısında, sol kolda 1830 yılında yapılan Ayios Haralambos Rum Ortodoks Kilisesi’ni görmek mümkün. İnşirah Sokak’taki kilise dar bir avluyla çevrelenmiş ve dikdörtgen bir planı var, çan kulesi 1962 yılında eklenmiş.

Bebek (Hümâyûn-u Âbâd) Camii

1726 yılında, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından Bebek Köyü yazlık bir yerleşim yeri olarak düzenlenirken, Padişah için yapılan Hümâyûn-u Âbâd Kasrı yanına yine Padişah III. Ahmet adına bir de cami yaptırılır. 20. yy başlarına kadar gelmiş, uzun zaman bakımsızlıktan harap ve bitap vaziyette olan Bebek Câmii, Evkaf Nazırı Mustafa Hayri Efendi tarafından yıktırılarak o dönemin Vakıflar Baş Mimarı Mimar Kemalettin Bey’e 1913’te aynı yerde bugünkü cami yaptırılmış.

Ermeni Kavafyan Konağı

1751 yılında inşa edilen Ermeni Kavafyan Konağı, 18. yüzyıldan günümüze gelebilmiş, İstanbul’un en eski geleneksel evidir. Odaların ortadaki sofaya açıldığı klasik konak tarzında yapılan binada, manzara betimlemeli bazı tavan ve duvar süslemeleri hâlâ duruyor.

Kimi tarihçiler, I. Mahmud’un saltanatına rastlayan yıllarda inşa edilen konağın bir Rum evi olduğunu, ancak daha sonraları Ermeni bir aileye geçerek Kavafyan Konağı olarak anılmaya başlandığını söylerken kimi tarihçiler ise konağın Eğinli bir Ermeni tarafından yaptırıldığını belirtiyor.

1980 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetine geçen konakta, 1998’e kadar, bugün hayatta olmayan, Kavafyan Ailesi’nin beşinci kuşak torunları Samuel ve eşi Beatris Kavafyan kiracı olarak yaşamışlar.

Bebek Türkan Sabancı Parkı

18. yüzyılda Hümayunabad Kasrı’nın bahçesi olan Bebek Parkı, II. Meşruiyet sonrası 1908’de park olarak hizmet vermeye başladı. Park olarak hizmet vermeye başlamasından bir asır sonra, Sabancı Vakfı tarafından yenilenerek 13 Ekim 2008’de Türkan Sabancı Bebek Parkı adı ile anılmaya başladı.

Yenilenmesi sırasında İtalyan mimar Ermanno Casasco ve ekibinin çalışmasıyla yeniden düzenlenen parkta, mevcut yüzyıllık ağaçlar korunmuş, 9 ayrı çeşitten oluşan 325 adet yeni süs bitkisi dikilmiş. Son olarak 2021 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve Sabancı Vakfı iş birliğiyle yenilenen Türkan Sabancı Bebek Parkı’nda, çocuklar için oyun alanı, spor aletleri, fıskiyeler ve köpek gezdirme parkuru bulunurken, şair Fuzuli’nin de bir heykeli yer alıyor.

Arnavutköy

1500 yıllık tarihe sahip olan Arnavutköy’ü çoğu kişi Boğaz’ın en güzel köyü olarak kabul eder. Semtin en belirleyici özelliği muhteşem ahşap evleri.  Betonlaşmaya rağmen bir yerin ne kadar güzel,  ne kadar zarif olabileceğini inatla hatırlatıyor bize.

Bir zamanlar üzüm bağlarıyla ünlü olan Arnavutköy,  XIX. yüzyıl başlarında çileği sayesinde daha popüler olmuş. İlk çağlarda tepedeki kireç ocaklarından ötürü adı “Hestai” olmuş. Romalılar döneminde Konsül Promotos’un buraya yerleşmesiyle önce “Promotu”, sonra da “Ana- plous” olarak anılmış. Köy Hristiyanlığı kabul ettikten sonra Ayios Mikhailaion Kilisesi kurulmuş, ilçenin ismi de “Mikhailaion” olarak değişmiş. Sonraki yıllarda “Melekler Köyü” anlamında “Horasmoto” denilmiş. Osmanlı döneminde Rumlarca, Karadeniz’den Marmara Denizi yönüne hızı saatte 12 deniz miline kadar ulaşabilen devamlı yüzey akıntısı nedeniyle Megali Revmatu (Büyük Akıntı) olarak da anılan Arnavutköy’ün bugünkü adının nereden geldiği ile ilgili ise çeşitli rivayetler var. Kimi tarihçilere göre ismini, 1453’te Fatih’in İstanbul’u fethetmesiyle semti korumak için görevlendirilen, Arnavut asıllı yeniçerilerden alan Arnavutköy, kimi tarihçilere göre ise XIX. yüzyılda Sultan Abdülmecid tarafından getirilen Arnavut kaldırım ustalarından almış.

17. yüzyılda Evliya Çelebi, Arnavutköy halkının etnik yapısı ve yaşam tarzına şu sözlerle dikkat çekmiş: “Leb-i deryada bin kadar bahçeli mamur haneleri vardır ki cümle Rum ve Yahudi ye mahsus olup cami, mescit, imaret yoktur. Bir küçük hamamı vardır. Dükkânları dar mahalde vaki olduğundan bağ ve bahçesi azdır. Ekmeği ve peksimeti beyazdır. Yahudileri sahib-i zevk ve ehl-i sazdır. Rum Hristiyanlarının ekseri kavmi antik cağda Lazlar’dır. Cemaati Müslim-i gayet azdır.”

Arnavutköy’de gezerken göreceğiniz evlerin çoğu XX. yüzyıl başlarına ait, bir kısmı da Art Nouveau üslubunda yapılmış. Uzmanlar bu evlerin büyük bir kısmının standart olarak yapıldığını, Art Nouveau unsurların ise binalara inşaat bittikten sonra eklendiğini ve böylelikle şık bir görüntünün yakalandığını düşünüyorlar.

Tevfikiye Camii

“Arnavutköy Camii” ve “Akıntı Burnu Camii” olarak da bilinen Tevfikiye Camii, Sultan II. Mahmud tarafından, oğlu Şehzade Tevfik adına yaptırılmış. Yapımına 1832 yılında başlanan camii 1838 yılında ibadete açılmış. Caminin henüz Müslümanların Arnavutköy’e yerleşmesinden önce kışladaki askerlerin ibadetleri için yapıldığı sanılıyor. Geniş bir avlu içerisinde dikdörtgen planlı, kâgir duvarlı, ahşap çatılı ve tek minareli olan caminin, dört giriş kapısı bulunuyor.

Taksiarhis Kilisesi

Tevfikiye Camii’nin arka çaprazında bir ayazmanın yanına yapılmış heybetli Taksiarhis Kilisesi’ne rastlayacaksınız. Tarihi Bizans dönemine kadar giden kilisenin bugünkü binası 1899 yılında inşa edilmiş. 16 yüzyılda zengin Rumlar tarafından iyileştirici gücü olduğuna inanılan baş melek Mikail’e ithaf edildiği bilinen kilisenin çan kulesinde Hz. İsa’nın ağzından “Bana gel” yazıyor. Naosun güneyinde Dante’nin ‘İlahi Komedya’sını Türkçe ve Yunancaya çeviren Osmanlı diplomatı Kostaki Musurus Paşa’ya ait bir aile kabristanı bulunuyor.

Arnavutköy Polis Karakolu

Caminin hemen yanında göreceğiniz karakol ise 1843 yılında inşa edilmiş iki katlı, kagir bir bina. Merkez bölüm ve iki yan kanattan oluşan ‘U’ şeklinde bir plana sahip olan yapı da planın ve kitlenin klasik kuruluşu, cephe düzenlemesinde de karşımıza çıkıyor. Abdülmecid’in tuğrasını taşıyan okunabilir bir kitabesi de bulunan yapı, günümüzde de Beşiktaş Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Arnavutköy Polis Karakolu olarak hizmet veriyor.

Halet Çambel Yalısı

Arnavutköy sahilindeki aşıboyalı yalı, Sultan II. Mahmud’un Ermeni asıllı başbahçıvanı tarafından yaptırılmış. Bir diğer ismi “Kırmızı Yalı” olan Halet Çambel Yalısı’nda yaşayanlar arasında, 1836’da Osmanlı ordusunu yenileştirmekte görevli Alman General Helmut von Moltke’de var.

Halet Çambel Yalısı, yalıya ismini veren tanınmış arkeoloji profesörü Halet Çambel’in ailesi tarafından 1930’da Fransa’ya göç eden bahçıvanbaşının vârislerinden satın alındı. Yalının yeni sahibi o zamanlar Berlin sefiri olan İsmail Hakkı Paşa’nın kızı Remziye Hanım’dı. Yalı, Remziye Hanımdan 1965 yılında miras olarak kızı Halet Çambel’e kaldı.

Yalı, Prof. Dr. Halet Çambel ve ailesi tarafından 1930’lu yıllardan itibaren kullanıldı. Halet Çambel ve Ağahan Mimarlık Ödülü sahibi olan eşi Nail Çakırhan yarım asırdan fazla bir süre bu yalıda yaşamasının ardından 2004 yılında yalıyı Boğaziçi Üniversitesi’ne bağışladılar. Yalı, restorasyonun ardından “Halet Çambel ve Nail Çakırhan Arkeoloji, Geleneksel Mimarlık ve Tarih Uygulama ve Araştırma Merkezi” adıyla Boğaziçi Üniversitesi bünyesinde araştırmacılara hizmet vermeye başladı.

Ayvazpaşazade Yalısı

İlk olarak Ermeni bir bankere ait olan yalıyı, 1915’te Giritli Ali Vafi Bey satın aldığı için “Ali Vafi Yalısı” olarak da bilinir. İki büyük cihannüması olan ve onların da her iki yanında, cihannümaların yavruları gibi duran iki küçük ışıklığı olan üç katlı yalı, Arnavutköy yalılarının en büyüğüdür.

İzzetâbâd Kasrı

Günümüzde Bayraktar Holding’in merkezi olan İzzetâbâd Kasrı, geçmişte oldukça önemli isimler ağırlarken ilginç olaylara da tanıklık etmiş. Sultan IV. Murad (1623-1640) tarafından Yeniçeri Ağası Hasan Halife’ye hediye edilen Akıntıburnu’ndan Bebek Bahçesi’ne kadar uzanan hazine arazisi, 1631 yılında çıkan bir ayaklanmada Hasan Halife’nin katledilmesinin ardından, Sultan IV. Mehmed (1648-1687) zamanında sahilhanesiyle birlikte yeniden devlet hazinesine geçmiş.

İzzetâbâd Kasrı, bu tarihten sonra çeşitli dönemlerde yıktırılıp yeninden inşa ettirilmiş. Sadrazam İzzet Mehmed Paşa’nın daveti üzerine ilk olarak 7 Eylül 1797’de İzzetâbâd Kasrı’na gelen Sultan III. Selim, daha sonraları da pek çok defalar buraya gelerek sazlı sözlü mehtap sefalarına katılıp ağalara mızrak ve kurşun attırarak eğlenmiş.

İzzetâbâd Kasrı, son olarak 1890’lı yılların sonunda yıktırıldı ve arazi İzzetâbâd Kasrı‘nın alt setinde yer alan Çiftesaraylar’a eklenerek kasrın yerine şale tipinde ikiz ahşap köşkler yaptırıldı. Cumhuriyet döneminde, bir dönem tütün deposu olarak kullanılan Çiftesaraylar’ın, 14 Haziran 1931’de çıkarılan bir kararla lise olarak kullanılmasına karar verildi. Bu tarihten sonra Boğaziçi Lisesi adını alan ve pek çok öğrenci yetiştiren lise, 1944’te kapanmasının ardından İzzetâbâd Kasrı yeniden tütün deposu olarak kullanılmaya başlandı.

III. Selim, II. Mahmud, Belgin Doruk, Recep Zühtü Soyak gibi birçok önemli isme ev sahipliği yapan İzzetâbâd Kasrı, son olarak 1 Ağustos 1989’da arsayı satın alan Bayraktar ailesi tarafından 1992’de yeniden inşa edilerek Holding merkezi haline getirildi.

Emine Çiğdem Tugay ve Mehmet Selim Tugay’ın birlikte kaleme aldıkları İzzetâbâd Kasrı ve Akıntıburnu’nun tarihini belgeleriyle gözler önüne seren “İzzetâbâd Kasrı, Akıntıburnu’ndan Akıp Geçen Zaman” isimli bir de kitap bulunuyor.

Fotoğraf https://www.bayraktar.com sitesinden alınmıştır.

Kaynak:

Saffet Emre Tonguç, Boğaz Hakkında Her Şey. (İstanbul: Kültür A.Ş. Yayınları, 2020), 110-128.

Mahmut Sami Şimşek, İstanbul’un 100 Yalısı.  (İstanbul: Kültür A.Ş. Yayınları, 2017), 32-34.

Boğaziçi Üniversitesi. “Kurum Tarihi.” http://www.boun.edu.tr/

Robert Kolej. “Tarihimiz.”  https://website.robcol.k12.tr/

Arslan, Hidayet. “Boğaziçi’nde 18. Yüzyıldan Kalma Bir İstanbul Evinin Durumu Hakkında Sanat Tarihi Bağlamında Yeni Değerlendirmeler” METU JFA 2014/1, (31:1), 97-117.

Sabancı Vakfı. “Türkan Sabancı Bebek Parkı.” https://www.sabancivakfi.org/tr/sosyal-tesisler/istanbul/turkan-sabanci-bebek-parki

Beşiktai Belediyesi. “Arnavutköy Belediyesi.” https://besiktas.bel.tr/sayfa/1656/Arnavutkoy-Mahallesi

Tetikol, Adnan. “Dünü ve Bugünü İle Bir Boğaziçi Semti İncelemesi: Arnavutköy”

Bayraktar Grubu. “İzzetâbâd Kasrı.” https://www.bayraktar.com/tr/kurumsal/izzetabad-kasri