Turan Farajova: “İstanbul, bana insanın aklında yer eden güzelliğe sahip, ancak yoruculuğuyla zor bir karaktere sahip bir insan izlenimi veriyor.”

Yazar Turan Farajova, son kitabı “İstanbul Apartmanları Kadıköy” ile İstanbul Kitapçısı Kadıköy şubesine konuk oluyor! İmza ve söyleşi gününden önce, Farajova ile keyifli bir sohbette buluştuk; merak ettiklerimizi sorduk.

İstanbul Apartmanları – Kadıköy’ün yazım süreci nasıl başladı?
Bu yolculuğun başlangıç noktasında sizi harekete geçiren şey neydi? Bir merak mıydı, yoksa belirli bir hikâye mi sizi yola çıkardı?

Kadıköy, Anadolu Yakası’ndaki ilk apartmanların yükseldiği ilçe olmasıyla İstanbul Apartmanları açısından oldukça kıymetli bir alan. Sadece apartmanları da değil, buranın saraydan Levantenlere birçok ismin yazlık evlerinin de bulunduğu geçmişteki keyifli bir sayfiye alanı olması sebebiyle hazırlanması benim açımdan çok keyifli oldu. Özellikle yazım esnasında tanıştığım yeni isimler, onların hikayeleriyle bu zarif yapıların bir araya gelmesi kitabın şekillenmesinde büyük rol oynadı. Tabii bir de deprem gerçeği var. Kadıköy’ün deprem öncesi fotoğraflarıyla basılı olarak kayıt altına alınması benim açımdan çok önemliydi.

İstanbul kitabınızda adeta yaşayan bir karakter gibi anlatılıyor.
Eğer İstanbul’u bir “karakter” olarak tanımlayacak olsanız, nasıl bir kişiliğe sahip olurdu? Nasıl bir ruh taşır, nasıl görünürdü?

İstanbul, bana insanın aklında yer eden güzelliğe sahip, ancak yoruculuğuyla zor bir karaktere sahip bir insan izlenimi veriyor. İstanbul; güzelliğiyle herkesi büyüler ancak içinde yaşarken zorluğuyla da çetin bir yolculuğa dönüşür. Bu da aslında İstanbul’da yaşamanın gerçekten İstanbul’u sevmeyi gerektirdiği gerçeğini gösterir. İstanbul’u sevmek ilk aşamada çok kolaydır, çünkü dünyanın hiçbir şehri bu kadar katmanlı bu kadar kozmopolit bir geçmişe sahip değildir. Antik Çağlar, Bizans, Doğu Roma, Osmanlı İmparatorluğu ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin gözde şehri olması bir yana, üç büyük devletin başkentliğini yapmış olması dahi tek başına bu şehri sevmeye yeterlidir. Ancak biz İstanbul’u sadece geçmişiyle değil, aynı zamanda Boğaziçi’den tarihi yarımadaya, Beyoğlu’ndan Kadıköy’e, Adalar’a kadar uzanan çok zengin ve köklü dokusuyla da seviyoruz. Burada yaşamak bugüne değin birçok insan için bir ayrıcalık ve hayal olmuştur. Kimileri için bir ekmek kapısı olan şehrimiz kimileri için “hayatımı burada geçireceğim” dedikleri bir yuva olmuştur. Bu yüzden bunca zorluğuna rağmen bu şehirden bir dönem gidenler, gittikleri yerde mutlu olamayıp dönmüşlerdir. Kısacası; İstanbul, ara ara özlenmesi gereken bir yuvadır aslında.

Kadıköy gibi sürekli değişen bir semti yazarken hangi zorluklarla karşılaştınız?
Bu dinamik bölgeyi anlatmak, yazım sürecinizi nasıl etkiledi?

Kadıköy’ü ele alırken özellikle çok geniş bir alan olması beni başlarda zorladı. Nasıl toparlayacağım ve nasıl kurgulayacağım konusunu çok düşündüm. Beyoğlu’ndan farklı olarak bu kitap daha yaşayan ve dinamik olmasıyla bu zorlukları geride bıraktı.

Araştırmalarınız sırasında Kadıköy’ün geçmişinden unutulmuş ya da kaybolmuş bir hikâyeye rastladınız mı?
Sizi özellikle etkileyen bir anekdot var mı?

Dr. Esat Işık’ın hikayesi beni çok etkiledi. İsmi bir caddeye verilmiş olsa da kendisi hakkında yeterince konuşulmadığını düşünüyorum. Milli Mücadele Dönemi’nde, mücadeleye destek vermek amacıyla mesleğini bırakması ve kendini bu işlere adaması beni çok etkiledi.

Esat Işık’ın dışında tabii ki Nazım Hikmet’in de bir Kadıköylü olması oldukça kıymetli. Büyük aşkı Piraye ile Erenköy’de bugüne ulaşamamış bir köşkte yaşamış olmaları, Hikmet’in Erenköy ile ilgili güzel söylemleri beni Kadıköy yolculuğumda mutlu eden anekdotlardandır. Kendisinin Erenköy hakkındaki düşüncelerinden bir alıntı da yapmak isterim:

“Bizim Erenköy, gerçek yaşanacak yerdir. Buram buram reçine kokan, yaz kış yemyeşil çamları vardır. Suyumuzun tadına doyulmaz.

Ağaçlıklar arasında, irili ufaklı kuş yuvaları gibi köşklerimizi bir görseniz; bağlarımızın kabuğu ince, suyu ballı üzümlerini bir yeseniz Erenköyümüzden bir daha ayrılmak istemezsiniz.”

Apartmanları incelerken, binalarda yaşayan insanlarla doğrudan temas kurma fırsatınız oldu mu?
Bir apartman sakiniyle yaşadığınız, aklınızda kalan bir sohbet var mı?

Halihazırda Kadıköy’de yaşayan veya Kadıköylü olup artık başka semtlerde yaşayan pek çok isimle iletişime geçtim. Tevfik Tura Apartmanı’nda yaşayan tanıdığım bir aileyle de bu binada yaşamanın keyifli noktaları hakkında konuşmuştuk. Yaşadığı evle ilgili anlattıkları beni en çok etkileyen ise, Beyoğlu’nda Albukrek Evi’nde yaşamış olan Musa Albukrek olmuştur. Annesi ve babasının evlendiklerinde satın aldıkları evde doğup, büyüyen Musa bey, bu evin girişinde kırılan taşların evin ısıtması için kömür taşırken kırıldığını söylemişti. Burada yaşadıkları dönemde komşuları Union Française’e ailesi ile gidip eğlendiği günleri ise sanki 60-70 yıl önce değil de dün yaşamışçasına büyük bir heyecanla dile getirmişti.

Bu kitap Kadıköy’le başladı, peki devamı gelecek mi?
İstanbul’un başka semtlerini anlatan yeni projeler planlıyor musunuz?

Kitap aslında Beyoğlu ile başladı Kadıköy ikinci durağımız oldu. Devamı niteliğinde tüm tarihi dokuya sahip ilçeleri çalışmayı hedefliyorum.