11 ayın sultanı olarak adlandırılan ramazan, bir ibadet ayı olmasının yanı sıra eğlencenin doyasıya yaşandığı ve özlemle beklenen bir zamandır da. Ramazan eğlencelerinin çoğunu, geleneksel temaşa sanatları ve müzik oluştururdu.
Karagöz ve orta oyununun aynı zamanda bünyesinde müziği de barındırdığını düşünürsek, ramazan eğlencelerinin geleneksel temaşa sanatlarının etkisi altında olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle Karagöz’ün meşaleyle aydınlatılmış bir perde arkasından titrek hareketlerle oynatılması, tıpkı mahyaların ışığı altında yaşayan halkın perdedeki tecellisi gibidir.
Başta Sabri Esat Siyavuşgil olmak üzere birçok araştırmacımızın da belirttiği gibi, Karagöz perdesi, diğer adıyla Karagöz’ün kaşifi olduğu kabul edilen Şeyh Küşteri’nin ismine izafeten “Küşteri Meydanı”, İstanbul’un bir mahallesinden başka bir şey değildir. Karagöz perdesindeki tipler, kendilerine mahsus kıyafet, şive, tavır, örf ve âdetleriyle yaşayan klasik mahalle insanlarıdır.
Hemen hemen her semt ve mahallede görülen sarhoş, Tuzsuz Deli Bekir tiplemesiyle, Kayserili, Laz, Arnavut, Çerkez gibi imparatorluğun diğer şehirlerinden ve ülkelerinden gelen değişik meslek grupları içindeki sosyal sınıflar, Ermeni, Yahudi, Rum gibi azınlık tipleri, Zenne, Çelebi, Beberuhi gibi mahallenin klasik insanları perdenin şahıslarını teşkil eder.
Oyunların konuları da İstanbul halkının bizzat içinde yaşadığı ve kahramanı olduğu konulardır. Karagöz, belki de bu yüzden uzun süre varlığını devam ettirebilmiştir. Esir pazarlarındaki cariye alım ve satımı Ağalık, İstanbul’un dillere destan muhteşem düğünleri Büyük Evlenme, hazırlıkları günler önceden görülen ve masalımsı bir atmosferde gerçekleştirilen mesire eğlenceleri Kağıthane Sefaları, büyüler ve büyünün toplumdaki yeri Cazular oyunlarında ele alınmıştır. Bu oyunların oynatılması, o zaman yaşayan insanlarda geçmişte yaşadıkları güzel anları ve günleri hatırlamaya vesile olurken, bugün oynatılması belgeselliğinin yanında, o zamanki toplum düzeni ve yaşayışı hakkında da bilgi vermektedir.