Türkiye’nin ilk ve tek polisiye edebiyat organizasyonu Kara Hafta İstanbul Festivali kapsamında düzenlenen “Polisiyede Kadın” isimli oturuma yazar Hülya Balcı, Su Tunç, Elçin Poyrazlar ve Ayşe Erbulak katıldı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin desteğiyle bu yıl altıncısı gerçekleştirilen Türkiye’nin ilk ve tek polisiye edebiyat organizasyonu Kara Hafta İstanbul Festivali, kapsamında 26 – 29 Kasım 2020 tarihlerinde çevrimiçi oturumlar düzenlendi. Oturumlarda, Ian Rankin, Michael Kardos, Niklas Natt och Dag gibi polisiye alanında uluslararası üne sahip yazarların yanı sıra Ahmet Ümit, Ayşe Erbulak, Elçin Poyrazlar, Erol Üyepazarcı, Hakan Günday, Mesut Demirbilek, Onur Saylak, Sevil Atasoy, Su Tunç, Suat Duman ve Taner Ay gibi önemli Türk yazarlar yer aldı.
29 Kasım Pazar günü gerçekleşen “Polisiyede Kadın” isimli oturuma ise yazar Hülya Balcı, Su Tunç, Elçin Poyrazlar ve Ayşe Erbulak konuk oldu. Polisiye romanlarına kadınların ilgisinin konu alındığı oturumda yazarlar, hem bir kadın yazar olarak polisiye roman yazmanın inceliklerini hem de kadınların polisiye romanlara ilgisini masaya yatırdı.
Ayşe Erbulak, “Kadın yoğunluklu orta yaşa yakın. Çok erken yaşta polisiye okumaya başlamış insanlarda var. Polisiye okumak ince zeka ister ayrıntıları fark edebilmek için, kadın okur bir tık daha fazla.” derken Elçin Poyrazlar imza günlerinde özellikle kadın okurlarla karşılaştığını belirtti. Su Tunç ise annesinin iflah olmaz bir polisiye okuru olduğundan örnek vererek hem gerçeğe yakın bir kurgu hem de sofistike olması sebebiyle kadınlara yakın yakın bir tür olduğunu söyledi.
Neden polisiye yazmayı tercih ettikleri konusunda ise yazarlardan Ayşe Erbulak, “Okuma yazma bilmeden kitap okumaya düşkün biriyim, Okumadan ilk baktığım kitap Addams Family’İ dünyaya armağan eden Charles Addams’ın çizgileriydi. Kitap okumaya başladıktan sonra Agatha Christie ile devam ettim ve bu böyle gitti.” dedi.
Elçin Poyrazlar ise “Polisiye diğer romanlar gibi değil. Baştan kurmanız gereken bir yapı ve matematiği var” diyerek ekledi “Canım şunu istedi, tesadüfen şunu katil yapayım diyemezsiniz, sonunu bilerek yazmalısınız. Agatha Christie’yi ilk okuduğumda on yaşındaydım ve böyle bir kitap olabileceğine inanamamıştım. Böyle bir tür olabildiğini bile bilmiyordum, Daha sonra Patricia Highsmith’le karşılaştım inanılmaz çarpmıştı beni. Bu sefer acaba kadınlar bu işi daha iyi mi yapıyor diye düşündüm. Daha sonra yazarların hayatlarını inceliyorsunuz ve şunu görüyorsunuz; hepsi yaşamak için başka bir şey yapmış, çünkü polisiyeden para kazanılmıyor. Daha sonra Türkiye’ye baktım ve Celil Oker’i gördüm “Aaaa bizde de varmış” diyerek. Türk okuyucuda da yabancılar bu işi daha iyi yapıyor gibi bir algı vardır. Ben buna katılmıyorum, çok iyi polisiyeler var Türkiye’de. Yazarlık çalışılarak öğrenilen bir şey. Çok yazmak ve çok okumak gerekir. Eğer tutkuyla yapıyorsanız sonunda emeğinizin karşılığını alıyorsunuz.”
Su Tunç, neden polisiye yazarı olduğunu şu cümlelerle açıkladı: “Benim hikâyem polisiye ile başlamadı, bilim kurgudan aşk romanlarına uzanan geniş bir alanda başladım. Daha beş yaşındayken okuma yazmadan anneanneme hikayemi yazdırır, dayımın kırtasiye dükkanında üstüne fiyat etiketi bastırıp onu satılsın diye kitap rafına koydururdum. Polisiye bende geç gelişti. Onun öncesinde 16 yaşındayken beş karakterli 600 sayfa bir kitap yazdım ve tüm yayınevlerine gönderdim. Sadece bir tanesi döndü, o da ailemin bir tanıdığının tanıdığı olduğu için. Geri kalanlardan kabul etmiyoruz cevabı geliyor ya da hiç cevap gelmiyordu. Geri dönen yayıncı ise “Okurken şiştim, çok detay veriyorsun, kurguda nokta virgül fazla olmamalı” demiştim. Ondan sonra kısa öz nasıl yazılabilir onun içine girdim. Evet genel bir kurgu içinde yazıyorsunuz ama bir sonra yazacağım sayfa için acaba ne olacak diye ben de merak ediyorum. Bu adrenalin tutkusu devinim halinde devam ediyor.”
Diğer oturumları buradan izleyebilirsiniz.