Kadıköy’e nostaljik bir yolculuk

 

İstanbul’un en eski ilçelerinden Kadıköy’ün güzelliklerini ve değerlerini yansıtan tarihçi yazar Ahmet Giz’in belge niteliğindeki eseri “Bir Zamanlar Kadıköy”, okuyucuları semtin unutulmaya yüz tutmuş yakın geçmişiyle buluşturuyor.

Görmeyen, bilmeyen ya da hatırlamak isteyenler için yazarın ifadesiyle “Güzel Kadıköy”de nostaljik bir gezintiye çıkıyoruz.

Kadıköy’ün Güzellikleri

Kadıköy güzeldi. Cenâb-ı Hak, İstanbul’un bu bölgesine her yerde bir araya gelmemiş şu güzellik ve zenginlikleri vermişti:
Deniz: Marmara.
Koy: Haydarpaşa, Kalamış, Fenerbahçe.
Yarımada: Fenerbahçe.
Burun: Moda.
Dere: Kurbağalıdere.
Tepe: Küçükçamlıca.
Çayır: Haydarpaşa, Paşaçayırı, Kuşdili Çayırı,
Moda Çayırı, Uzunçayır.
İçme suyu: Kayışdağı, Küçükçamlıca.

Böylece, Kadıköy’de tabiat güzelliklerinin birer minyatür örneği yaratılmış oluyordu. Coğrafya bakımından veya ilçe olarak yeri ne olursa olsun Kadıköy’ün hayalimizdeki sınırları şöyleydi:

İskelede durur, yüzümüzü Altıyol’a çevirirsek sağımızda Moda ve Fenerbahçe, solumuzda Haydarpaşa ve Küçükçamlıca etekleri, karşımızda da Kızıltoprak ve ötesi vardır. Dolunay Kayışdağı sırtından yükseldiği zaman, Altıyol’dan tabak gibi görünürdü. Bu sınırlar içindeki Kadıköy, bir ucundan öbür ucuna iki saatte gezilebilirdi. Bundan olacak, Kadıköy’de uzun süre kara taşıtlarına ihtiyaç duyulmamıştı. Galiba 1926-1927 yıllarında İskele ile Moda arasında bir özel otobüs işletmeye başlamışlardı. Akşamları, otobüsün çığırtkanı sesini biraz da levantanlere benzeterek:

– Moda, Moda! diye bağırırdı.

İstanbul’un kuruluşuna ait efsanelerde, şehrin kurucusu olarak Byzas’ın adı geçer. Yeni bir şehir kurmak için İstanbul civarına gelen Megaralıların şefi Byzas, Delfi’de danıştığı kahinin uyarısıyla şehrini, “Körler Ülkesi” Khalkedon’un (Kadıköy) karşısında kurar. Bu şehir Byzantion adını alacaktır. 


Kadıköy, iskele ile başlayıp bittiğine göre, Kadıköylülerin hayatında Marmara’nın, lodosun, vapurların ve kaptanların unutulmaz bir yeri vardı. Her gün İstanbul’a geçmek zorunda olanlar lodosa alışmışlardı. Bu alışkanlığı Kadıköy vapurlarının usta ve tecrübeli kaptanları sağlamıştı. Usta kaptan, lodosta iskeleden kalkınca birkaç dalga yedikten sonra Ahırkapı Feneri’ni tutturur ve su üstünde kaydırmaca giderek karşıdaki evleri teker teker seçebilecek kadar o kıyıya yaklaşır ve ne çok güçlü dalgayı atlattıktan sonra burnunu selâmetle limana çevirirdi.

Sıcak bir yaz sabahı, vapurdan İstanbul’a çıkış, hava ve iş yerinde sizi bekleyen aksilikler bakımından tatsız ve sıkıcı olurdu. Ama sekiz, dokuz saat sonra hiç de aşırı kalabalık olmayan Kadıköy vapuruna ayak atınca, gövdenin ve ruhun bir çocuk sevinci ile el ele tutuştuğunu sezerdiniz. Ahmed Haşim, akşamları Kadıköy vapuruna binince sanki gecelik entarisini ve terliklerini giymiş gibi rahatladığını söylerdi. İskele meydanına çıktınız mı bir tatlı ve bol oksijenli hava ciğerlerinize dolardı. Boğaz’dan Büyükçamlıca’ya yükselen ve Çamlıca tepesinde bir güzel dövüldükten sonra, Haydarpaşa üzerinden Kadıköy’e ulaşan bu hava, yalnız burada bulunabilirdi.

Bu eski Kadıköy kartpostalının üzerinde “Rue à Kadikeuy” yazıyor. Yani Kadıköy’de bir sokak. Çarşı içinden iskeleye inen
sokaklardan biri olmalı. Kepenkler inik. Tatil günü herhalde. Bugünkü kadar olmasa da gelen giden hiç de az değil.


Çarşı

Evliya Çelebi’nin gezdiği şehir ve kasabalarda genellikle incelediği dört şey vardır: Kale, cami ve medrese, çarşı ve esnaf, ahali. Kadıköy Çarşısı’nın bu yüzyılın başlangıcındaki yeri ve sokakları, dört yana genişlemiş olarak varlığını korumaktadır. İskele Camii’nin giriş kapısının bulunduğu Yasa Caddesi’nden yukarı çıkıp sağa Mühürdar Caddesi’ne döndükten sonra bu cadde ile Çarşı’nın en kalabalık yeri olan Serasker Sokağı’nın kesiştiği noktayı merkez sayarsak, sağda Muvakkithane Caddesi, yukarıda hafif yokuşu çıktıktan sonra Moda Caddesi’nin eski eşya satılan uzantısı, solda ana caddeyi geçtikten sonra bugünkü Migros’un arkasında eskiden kerestecilerin bulunduğu Başçavuş Sokağı ve aşağıda da İskele Camii’nin cümle kapısının bulunduğu Tavus Caddesi’nin sınırladığı bölge, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kadıköy Çarşısı’nı oluşturuyordu. İskeleden çıkınca Kaymakamlık binasına giden kısa yolun sağında ve solundaki baraka dükkânlar, Cumhuriyet’ten hemen sonra yıktırılmıştı. Altıyol’dan İskele’ye inen Söğütlüçeşme Caddesi, eski Migros mağazası ile Osmanağa Camii hizasına gelince sağda Başçavuş Sokağı’na, solda Söğütlüçeşme Caddesi’nin devamı olan dar yola ayrılır, tramvay bu yollardan gidiş-dönüş tek hat olarak geçerdi. Sonradan aradaki ada kaldırılarak Söğütlüçeşme Caddesi genişletilecekti. Kadıköy Çarşısı’nın nirengi noktaları diyebileceğimiz eski dükkânlarından bazıları bugün de varlığını koruyor. Bunlardan birincisi Muvakkithane Caddesi’ndeki Hacı Bekir’in şekerci dükkânıdır. 

 

Yine Muvakkithane Caddesi’nde ve Hacı Bekir’in karşı sırasında, meşhur bestekâr ve şekerci Cemil Bey’in oğlu tarafından açılmış bulunan ve
bir zamanlar lokum ve şekerlemesi kadar melisalı saray limonatası ve ekşi karadut şurubu ile tanınan küçük şekerci dükkânı vardır. Şekerci Cemil Bey.
(1867-1928) kulak yoluyla olduğu kadar, boğaz yoluyla da insanlara zevk ve lezzet vermesini başarmış, hafız, bestekâr, ud üstadı ve şekerci olarak ün
yapmıştı. Önce Şehzadebaşı’nda bir şekerci dükkânı açtı. Mamullerini Hacı Bekir gibi yurt dışı sergilere göndererek madalyalar kazandı. 1898 yılında
ud sanatkârı olarak Muzıka-i Hümayun’a alındı. 1911’de emekliye ayrılması üzerine Mısır Hidivi tarafından bu ülkeye çağrıldı. “Ehl-i dil her kande
ârâm eylese rağbetlenir” diyerek gittiği Kahire’de musiki ve şekerciliği atbaşı yürütmeyi başarmıştı. Sık okunan şarkılarından biri: Bir nigâh et ne olur hâlime ey gonca-dehen / Göz göz oldu yüreğim gözlerinin renginden / Neye baktım, neye gördüm, neye sevdim seni ben /Göz göz oldu yüreğim gözlerinin renginden. (Fotoğraf: Klasik Türk Musikisi alanında birçok bestesi olan
Ûdî Şekerci Cemil Bey)


Eğlence ve gezinti yerleri

Sizi önce, Kadıköy’de bugün eşi bulunmayan bir eğlence sitesine götüreceğim: Mısırlıoğlu Bahçesi. Kadıköy İskelesi’nden Altıyol’a çıkarken soldaki Halidağa Caddesi’ne girin, az yürüdükten sonra sağda, Kadıköy’ün tarihî Askerlik Şubesi’nin karşısında Bayramyeri Sokağı ile Yavuztürk Sokağı arasında kalan ada, Kadıköy’ün bu eğlence sitesini oluşturuyordu. Önce bayram yeri, onun yanında Mısırlıoğlu Hamamı, hemen onun yanında Mısırlıoğlu Bahçesi.

 


Kadıköy Kızıltoprak’ta Esat Molla Köşkü ve müzisyenler, 1917


Mısırlıoğlu Bahçesi bir eğlence yeri olarak üçe bölünmüştü. Sağda, hamamın sırasında yine Abdülaziz devri üslûbunda tek katlı ve uzun bir bina vardı ki kışlık sinema ve tiyatro olarak kullanılırdı. Bahçenin ortadaki büyük bölümü incesazlı gazinoya ayrılmış, havuzun çevresine ve caddeye doğru yükselen meyilli kısma seyrek olarak masalar konmuştu. Sık ağaçlarla kaplı olan ve sınırı görünmeyen güney kısmı, geceleri esrarlı bir karanlığa bürünür ve bu ağaçların ötesinde sevgililerin diz dize oturduğu izlenimini verirdi. Bahçenin Yavuztürk Sokağı ile sınırlı olan sol kısmı ise yazlık sinema ve tiyatroya ayrılmıştı ve kapısı bu sokak üzerinde bulunuyordu. İncesaz bölümünde akşamları zamanın tanınmış saz ve ses sanatçılarından kurulu bir fasıl heyeti çalardı.

 

 

Fenerbahçe’ye saygı

Fenerbahçe, bu küçük şipşirin yarımada, kuşkusuz Kadıköy’ün eşsiz bir hazinesidir. İstanbul tarihinin çeşitli dönemlerinde halktan padişahlara kadar herkesin ilgisini çekmiş, zamanın hükümdarları burada köşk, bahçe ve havuzlar yaptırmışlardır.
Bir ara bakımsız kalan Fenerbahçe Köşkü ve çevresini, Lâle Devri’nde İbrahim Paşa’nın onarıp güzelleştirmesi üzerine Şair Nedim yazdığı şiirde bir kuşu şöyle konuşturur: “Şu berrak havuza bak da sevgilinin sinesini an, şu ağacı gör de boy bos güzelliğinin ne olduğunu anla!” Ve ardından ünlü İran şairlerinin adlarını sayarak, Fenerbahçe’yi görmeden şiir yazdıkları için onlara esef eder. Biz Fenerbahçe’yi Kadıköy’ün bir hazinesi olarak andık. İstanbul’un büyük Şairi Yahya Kemal, daha
geniş bir yaklaşımla yarımadayı “Vatanın en sevilmiş ve gezilmiş yeri” olarak tanıtıyor:

Dün Fenerbahçe’de gördüm,
İri bir zümrüt çiçeğiydi bahar…
Bir mücevherde yalan bir cennet görünür,

Bu mücevherde fakat
Vatanın en gerçek,
En sevilmiş ve gezilmiş yeri var,
Üç taraftan denizin sardığı yer.

 

Atatürk resmî kayıtlara göre, Kadıköy’ü 11 kez ziyaret etmiştir. 1936 baharında dönemin önemli isimleri ve
manevî kızı Ülkü ile birlikte trenle Feneryolu üzerinden Fenerbahçe’ye gelmiştir.


Son Mareşal Kadıköy’de

Kadıköy tarihinde, Mustafa Kemal Paşa ile ilgili eski bir hatıra, Paşa’nın 1918 yılında Fenerbahçe Kulübü’nü ziyaretidir. Anafartalar kahramanı, İstanbul’da bulunduğu 3.5.1918 günü, Fenerbahçe Kulübü’nün Kuşdili’ndeki eski lokalini ziyaret etmiş, kulüp defterine şunları yazmıştır:

Fenerbahçe Kulübü’nün her tarafta mazhar-ı takdir edilmiş bulunan asâr-ı mesaisini işitmiş ve kulübü ziyaret ve erbâb-ı himmetini tebrik etmeyi vazife edinmiştim. Bu vazifenin ifası ancak bugün müyesser olabilmiştir. Takdirat ve tebrikâtımı buraya kayd ile mübahiyim.

Ordu Kumandanı
Mustafa Kemal

“Bir Zamanlar Kadıköy” kitabına buradan ulaşabilirsiniz.