Şarkılarıyla bizi adeta İstanbul’da bir nostalji turuna çıkaran duayen besteci Münir Nurettin Selçuk’u özlem ve saygıyla anıyoruz.
Tarzı, eserleri, tavrı ve oluşturduğu ekolle o; tam bir İstanbul Beyefendisi, hem de bir İstanbul aşığıydı.
Sanatının yanında giyimine gösterdiği özenle, ciddiyetiyle ve tavizsiz sanat anlayışıyla bir efsane olan besteci Münir Nurettin Selçuk’u ölüm yıl dönümünde onun hayatından bazı notları ve iz bırakan eserlerinden bir kısmı sizlerle paylaşarak anmak istedik.
İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar?
Münir Nurettin Selçuk
Münir Nurettin Selçuk, 1900 yılında İstanbul’da doğdu.
15 yaşındayken girdiği Kadıköy’deki Darülfeyzi Musiki Mektebi’nde 3 yıl eğitim aldı. Sonrasında ise Darülelhan adıyla faaliyet gösteren İstanbul Belediyesi Konservatuvarı’na girmeye hak kazandı.
Ailesi onun ziraat eğitim almasını istiyordu ancak Selçuk, müziği tercih etmişti.
I. Dünya Savaşı’nın ardından şehrin bitaplığını izlerken gözüne Şark Musiki Cemiyeti takıldı. Genç yaşında katıldığı orkestranın konserlerinde en ön sıralarda ise Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Rauf Orbay gibi isimler vardı.
Hayatımda başka hiçbir meslek seçmeyi aklıma getirmedim. Düşünün bir kere, beni Macaristan’a ziraat tahsiline göndermişlerdi. Bu tahsilde iken Türk musikisi yüzünden kitabın yaprağını açamadım.
Münir Nurettin Selçuk
1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla Ankara’daki “Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti”ne dahil oldu. 1926’da bu heyetten ayrılan sanatçı, öncelikle İstanbul’a döndüyse de 1927’de gittiği Paris Konservatuvarı’nda ünlü hocalardan piyano ve solfej dersleri aldı.
İlk konser
Münir Nurettin Selçuk, 1928’de Fransız tiyatrosunda tek başına ve o tarihe kadar görülmemiş bir biçim ve programla ilk konserini verdi.
Türkiye’deki ilk solo konserini ise Paris dönüşü, şimdiki Dormen Tiyatrosu’nda verdi ve böylece müzik tarihimize tek başına konser verme geleneğini getirdi.
Bu konser sanat çevrelerinde büyük yankı uyandırdı ve “Münir Nurettin ekolü” bilinmeye başladı.
Tek başına halkın karşısına çıkmasının yanı sıra frağını giymeden sahneye çıkmayan sanatçı, bu stiliyle de büyük ilgi görmeye başladı.
Münir Nurettin’in en üstün meziyeti, son iki yüzyıl içinde Itrî’den Zekâi Dede’ye kadar, Millî Musiki’nin kâr, beste, semai, nakış, durak ve sair şekillerinde, en halis eserlerini mükemmel bir ifade ile teganni etmeyi bilmek olmuştur. Bu meziyet Tanburi Cemil’in eşsiz dehasını hatırlatır. O’nun sazla ifade ettiğini, Münir Nurettin sesi ile ifade etmiştir. Bu sanatın sırrı, eski bestelere derin bir vukuf ve şaşmaz bir bigi ile nüfuz etmek ise de, ondan fazla olarak, Millî Musiki dehamızın, yer yer, ne tarzda tecelli ettiğini duymak ve tam bir ifade ile çalmak yahut okumaktır. Bu meziyet milletin nadir insanlara nefh ettiği bir mevhibedir. Bu devirde yaşayan ihtiyar, orta yaşlı, genç vatandaşlar eski musikimizin bestelerini Münir Nurettin’den dinledikleri için talihlidirler…
Yahya Kemal
Münir Nurettin Selçuk’un en sevilen besteleri
Başta yakın arkadaşı Yahya Kemal Beyatlı olmak üzere Mevlana, Fuzuli, Nedim, Ahmet Paşa, Şeyh Galip, Ziya Paşa, Süleyman Nazif, Tevfik Fikret, Vecdi Bingöl, Faruk Nafiz Çamlıbel, Behçet Kemal Çağlar, Necdet Atılgan, Munis Faik Ozansoy, Cahit Sıtkı Tarancı, Ümit Yaşar Oğuzcan, İsmet Bozdağ, Refik Ahmet Sevengil gibi ünlü şairlerin şiirlerini besteledi.
Hem geleneksel, hem daha çağdaş 100’den fazla esere imza atan Münir Nurettin Selçuk’un en sevilen besteleri şöyle;
“Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın”, “Kalamış”, “Aziz İstanbul”, “Rindlerin Akşamı (Dönülmez Akşamın Ufkundayız)”, “Söyle Sevgili”, “Sen Şarkı Söylediğin Zaman”, “Gül Yüzünde Göreli Zülf-i Semen-say Gönül”, “Hülyama Doğan Son Güneşim”, “Son Hevesimde”, “Endülüs’te Raks”, “Sessiz Gemi”, “Rindlerin Ölümü”, “Dumanlı Başları Göklere Ermiş”, “Yedi Renk Üstüne Hareli Dağlar.”
Hemen hemen bütün beste şekillerindeki eserleri okuyabilen bir yorumcu olan Selçuk, özel derslerle birçok genç sanatçı yetiştirdi.
27 Nisan 1981’de İstanbul’da hayatını kaybetti.
Kaynak: Atilla Köprülüoğlu – Dokuz Eylül Gazetesi / Reşit Çağın Arşivi