Şiirlere, şarkılara, romanlara konu olan Tarihî Yarımada’yı anlatan, kısacası içinden İstanbul geçen kitapları sizler için derledik.
Yüzyıllardır farklı kültürleri ve kimlikleri kucaklayan, her gün biraz daha değişip dönüşürken güzelliğinden asla ödün vermeyen İstanbul, bitmesini hiç istemediğimiz bir roman tadında… Onu yazan ellerde, onu söyleyen dillerde hep başka bir yönünü keşfettiğimiz bu Tarihî Yarımada, nesiller boyunca pek çok romanın da ana kahramanı gibidir. Bazen bir konağına davet eder sizi, bazen arka mahalledeki bir gecekonduya, bazen denize nazır bir yalının penceresini açar, bazen ise kapatır eski bir köşkün kapısını.
Her satırında İstanbul’u yaşayacağınız; bazen bir konağa bazense sıcacık bir mahalleye konuk olacağınız daha pek çok kitaba buradan ulaşabilirsiniz.
Huzur – Ahmet Hamdi Tanpınar
Huzur’un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini “huzur”a kavuşturacak bir “iç nizam”ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirleri iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz’la Nuran’ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.
Sinekli Bakkal – Halide Edip Adıvar
Defalarca basılmış, kuşaklardan kuşaklara ulaşabilmiş Sinekli Bakkal, II. Abdülhamid dönemini bir geçmiş zaman dekoru önünde yansıtarak, eskiden yeniye devralınması gereken kültür, sanat ve töre değerleri üzerinde durur. Bir anlamda, yazar ve eseri, tarihi süreklilik arayışı içerisindedirler.
Türk Sinemasında İstanbul – Tunca Arslan, Agah Özgüç , Müjde Işıl, Barış Saydam, Aylin Sayın Gönenç, Kaya Özkaracalar, Pınar Tınaz, Rıza Oylum, Olkan Özyurt, Burak Göral, Murat Erşahin, Uğur Vardan
İstanbul belki de dünyanın en fotojenik şehri. Yerli sinemacılar için de taşı toprağı altın bir şehir… Türk sinemasında başlangıcından bugüne kadar 7 bin civarında film yapıldı. Tamamı ya da kıyısından köşesinden bu filmlerin yüzde 80’i İstanbul’da geçti. Sinema sanatının İstanbul’a nasıl baktığı ve neler gördüğü konusunda bugüne dek hazırlanmış en kapsamlı, İstanbullular ve sinemaseverler için en zengin başvuru kaynağı.
Leyla’nın Evi – Zülfü Livaneli
Boğaziçi’nde Bosnalılar Yalısı’nda doğup büyümüş paşa torunu Leyla Hanım, yalının yeni sahibi Ömer Cevheroğlu tarafından sokağa atılır ve mahallenin çocuklarından gazeteci Yusuf’un Cihangir’deki bekâr evine sığınmak zorunda kalır. Leyla’nın Evi, bir yanıyla da “ev” üstüne bir roman: “Çünkü imparatorluk yıkılırken bütün Osmanlı tebaası acı çekti ve herkes birbirinin evine yerleşti.”
Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu – Haldun Taner
Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu’da, Behçet Necatigil’in deyişiyle, “Olayları rintçe bir bakışla gülünç taraflarından alan, kıvrak, sürprizli, esprili bir üsluba aktaran” Haldun Taner’in unutulmaz öykülerinden dokuzu var: Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu, Kantar Kâtibi Ali Rıza Efendi, Konçinalar, Ablam, Atatürk Galatasaray’da, Fraulein Haubold’un Kedisi, Eczanenin Akşam Müşterileri, Fasarya, Memeli Hayvanlar.
İstanbul Bu Gece Yine Sensiz – Selim İleri
Türk edebiyatının yaşayan belleği Selim İleri, “sonsuz” İstanbul’unda bizi yeni bir geziye çıkarıyor. Bu görkemli kentin tarihi, mimarisi, edebî birikimleri, yaşama biçimi, mutfağı… Hepsi bir arada!
İstanbul’un Balıkları – Meltem Ulu
Boğaz’da meltemin estiği, martıların uçuştuğu, balıkçıların koşturduğu yine sıradan bir gün. Fakat o da ne? Yolunda gitmeyen bir şeyler var. Bir gemi kaza yapmış! Gemideki bütün çöp denize saçılıyor. Boğazın balıkları şaşkın ve çaresiz. Derken levreğin aklına insanlarla işbirliği yapma fikri geliyor ve macera başlıyor!
Esir Şehrin İnsanları – Kemal Tahir
Kemal Tahir’in Mütareke dönemi aydınlarını anlattığı “Esir Şehir” üçlemesinin ilk kitabı olan Esir Şehrin İnsanları’nda Birinci Dünya Savaşı sırasında İstanbul’daki sivil aydınların durumu ele alınır. İmparatorluk ordularının yenilgiyi kabullenip silahlarını teslim ettikleri bir dönemde aydınlar en umutsuz koşullar altında savaşı üstleneceklerdir.
Sessiz Ev – Orhan Pamuk
Biri tarihçi, biri devrimci, biri de zengin olmayı aklına koymuş üç torun İstanbul yakınlarındaki Cennethisar kasabasındaki evinde babaannelerini ziyaret ederler. Dedelerinin yetmiş yıl önce siyasi sürgün olarak kasabaya geldiğinde yaptırdığı bu evde bir hafta kalırlar. Bu sürede, babaannelerinin doksan yıllık anılarla yüklü geçmişi ağır ağır aralanırken, dedenin Doğu ile Batı arasındaki uçurumu bir çırpıda kapatacağını sandığı büyük bir ansiklopediyi yazışı hatırlanır.
Vesikalı Şehir – Feride Çiçekoğlu
Sinemada şehir nasıl temsil ediliyor? İstanbul, “taşı toprağı altın” iken, nasıl oluyor da “orospu İstanbul” haline geliyor? Sinemadaki şehir imgeleri, şehrin kolektif bilinçaltı hakkında bize ne söyleyebilir? Feride Çiçekoğlu, kült bir İstanbul filmi olan Vesikalı Yarim’in verdiği esinle yazdığı kitabında, şehrin suretleri ile “kadın”ın ikiye bölünmüş kimliği arasındaki çakışmanın filmden filme nasıl sıklıkla tekrarlandığına dikkat çekiyor.