Günümüzde sembolik de olsa Ramazan ayında sahur vakti insanları uyandıran davulcular, eski âdetlere özlem duyanlar ve nostaljik havayı solumak isteyenler için güzelliğini koruyor.
Eski İstanbul’da şehrin sokaklarını karış karış gezerek çeşit çeşit manileri seslendiren davulculara dair:
Ramazan-ı şerif gecelerinde sokakları gezip davul çalan, manzumeler okuyarak evlerden bahşiş alan ramazan davulcularının çoğu Kıpti, bazıları da tulumbacı delikanlılardı. Biri boynuna ufak boy bir davul asar, diğeri eline bir cam fener alır, mahalleleri dolaşır, büyük ev ve konak kapısı önlerinde durur, kendilerine has bir ritm içinde davul çalar, şiir okur, bahşiş beklerlerdi.
Davulu alup çıkdım yola
Selam verdim sağa sola
Benim devletlû efendim
Sıhhat ile hep sağ olaHalaylıklar halaylıklar
Ocak başında sayıklar
Davulun sesini işitince
Pirincin taşını ayıklar
Çocuklar da bunları çok sevdiğinden manzumelerini daha fazla dinlemelerini temin için bahşişler geç verilir, gerekirse ayrıca ricada bulunulur, bu arada dinlemek isteyen herkes pencerelere koşardı. Beyler ve büyükler bile rağbet ettiği için ramazana mahsus eğlencelerden sayılırdı.
Çok yerim var gezilecek
Sırasına dizilecek
Sahur için şekerim var
Gidip evde ezilecekDavulumu patlattılar
Çocuklar taşlar attılar
Bahşişimi ver efendim
Çok kapıdan atlattılar
Ekâbir ve kübera konaklarında bahşişin açıktan verilmeyip bir çevre ucuna bağlanması, en azından bir kâğıda sarılarak verilmesi kibar âdetlerindendi. Bu gezgin ramazan davulcuları bayramda da gelecekleri için sırma uçlu bir çevre ucuna bağlı bahşişleri ve kâğıt içinde ve yine çevreye sarılı şekerleri
ayrılır, hazır tutulurdu.
İşte geldim kapunuza
Selam verdim hepinize
Selamımı almazsanız
Günahım hep boynunuzaGeldim size davul çaldım
Bahşişimi çokça aldım
İzninizle gidiyorum
Sizi Hıfz-ı Hakk’a saldım
Kaynak: Evvel Zaman İçinde İstanbul