“…Bir faraziymiş yaşantımız”

Taksim Sanat’ta ziyarete açıldığı süre boyunca büyük ilgiyle karşılanan; birbirinden bağımsız 18 sanatçının disiplinler arası eserlerini İstanbullularla buluşturan Farazi sergisinin küratörü Meriç Aktaş Ateş ve eserleri sergilenen sanatçılarla “farazileşme”yi konuştuk.

Resim, heykel, seramik, dokuma, video ve dijital art gibi farklı disiplinlerden eserleri ve sanatçıları bir araya getiren “Farazi” sergisinin çıkış noktasını sizden dinlemek isteriz?

Meriç Aktaş Ateş / Sanat Yöneticisi: Son iki yıldır ölecek/mişiz gibi yaşayacak/mışız gibi üretecek/mişiz gibi sergileyecek/mişiz gibi yaşamaktayız. “Farazi” sergisi de, “…Bir faraziymiş yaşantımız.” cümlesinin eksenine odaklanarak …“MİŞ” gibi yaparak yaşadığımız bu dönemde hayatımızdaki her şey hayal gibi değil miydi?.. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımızı gerçekten olacak diye anlatsalardı kim inanırdı? sorularındaki varsayımları sorguladı.

Bir fikrin oluşması, üretim aşaması ve farklı dinamikleri aynı çatı altında toplamak… Büyük emeklerle sanatseverlere ulaşan serginin hazırlık aşaması nasıl ilerledi?

Meriç Aktaş Ateş / Sanat Yöneticisi: Hep birlikte çok dinamik bir hazırlık aşaması yaşadık. Çünkü çok umutluyduk ve heyecanlıydık… Uzun zamandır evlerimizde kapalı kalmıştık ve sergileyemediğimiz, anlatamadığımız çok şey birikmişti. Tüm sanatçı dostlarım bu kapanma döneminde yaşadığı farazileşmeyi en iyi şekilde ifade edebileceği eserleri hazırlamanın heyecanı içerisindeyken ben de tek vücut olarak aynı duyguyu yani her şeye rağmen hepimiz biriz diyebilmeyi izleyici ile buluşturmanın kavramsal karışıklığı içerisindeydim. Tüm bu süreçler çok hızlı akıyordu ve kendimizi sergi kurulum günü bir arada bulduk. Açılış günü de Fırat Neziroğlu’nun  “Hepimiz Biriz” performansında tek vücut canlı kasnak olarak dokuduğumuz örgü ise tüm bu süreci özetler nitelikteydi.

18 sanatçının bir araya geldiği “Farazi” sergisinin vermek istediği mesaj nedir?

Meriç Aktaş Ateş / Sanat Yöneticisi: Bu sergide birbirinden bağımsız 18 sanatçının disiplinler arası eserleri, sanatçıların tüm bu yaşamsal varsayımlara nasıl tanıklık ettiklerini esas aldı. Deneyimleme, içselleştirme, farazileştirme izleyici ile eser arasında kurulan temas ve iletişimle hayat buldu.

Pemra Aksoy / Sanatçı: “Farazi” sergisi,  kelimenin anlamından da anlaşılabileceği gibi aslında hayatımızdaki her şeyin farazi, varsayımsal olup olmadığını ve gerçekliğin ne olduğunu sorguluyordu. Geçirdiğimiz son iki yıl, bireyler olarak bir nevi yaşama biçimlerimizi ve günlük rutinlerimizi değişikliğe uğratan bir dönem olması dolayısı ile dışarıdaki gerçekliğin ne olduğunu sorguladığımız, bedenlerimizin sağlığı üzerinden kontrol edildiğimiz, toplumdan izole edildiğimiz ve tüm bunların sonucunda kendimiz ile daha çok vakit geçirmek durumunda olduğumuzdan dolayı özellikle bu kavramlar üzerinden düşünerek çalışmalar ürettiğimiz bir dönem oldu. “Farazi” sergisi de aslında tam olarak tüm düşüncelerin ifadesini bulduğu bir sergiydi.

Bunların yanı sıra, mekân olarak serginin metro istasyonunda; yerin altında ancak yerin üzerine de çok yakın ara bir alanda kurgulanmasının de serginin konusu ile çok bütünleştiğini düşünüyorum.

Beyza Boynudelik / Sanatçı: Farazi, küratörümüz Meriç’in de değindiği üzere, hayatımızın son iki yılının tanımı haline geldi. Artık öngörülerimizin işlemediği, hayal gücümüzün kısıtlı kaldığı, hiç beklenmedik bir döneme tanıklık ettik ve hepimiz hala onun birer parçasıyız. Kontrolümüz dışındaki yaşam döngüsü bize aldırmadan sürüp giderken planlar yapamadan, “-mış gibi” yaparak yaşıyoruz. Aslında bu çağda sosyal medya üzerinden yürüttüğümüz farazi yaşantılarımız, bir anda gerçekten tahayyüle dayalı bir halde etme kemiğe büründü. Serginin bütünü ve içerdiği tek tek yapıtlar, tam da bu noktada bizi şu anki gerçekliğimizle yüzleştirmek niyetinde.

10 Şubat’ta Taksim Sanat’ta kapılarını açan Farazi’nin sanatseverlerin büyük ilgisiyle karşılandığını görüyoruz. Her eserin izleyicide uyandırdığı his ve algı elbette değişiklik gösterir. Peki, sanatçıların tanıklık ettikleri varsayımları esas alan sergide deneyimleme, içselleştirme, farazileştirme konuları izleyicide nasıl karşılık buldu. Özellikle sanatseverlerle doğrudan temas kurduğunuz sergi turlarında gözlemleriniz nelerdir?

Meriç Aktaş Ateş / Sanat Yöneticisi: Sergi turlarında çocuğundan öğrencisine, iş insanından emeklisine uzanan bir perspektifte çok geniş bir yaş aralığımız vardı. Bu da bizim istediğimiz bir farkındalıktı. Özellikle turistler tarafından sergi inanılmaz ilgi gördü. Her eser varsayım olarak yaşadığımız hayata farklı bir pencereden bakmamızı sağlıyordu. Buradaki amacımız izleyicinin her şeyi olduğu gibi kabul etmek yerine sorgulayarak gerçeğe yani öze ulaşmayı çabalayan, bulunduğu an ile kendince yaşadığı zaman dilimi içerisinde bir yolculuğa çıkmasıydı.  İzleyici; bazen yüreğindeki duygu taşlarını aradı, bazen yaşadığı anda nerede olduğunu sorguladı… Bazen hayallerini aradı, bazen gördüklerinin ne kadar gerçek olduğunu sorguladı…

İstanbul’un en enerjik ve renkli meydanlarından birinde yer alan metro istasyonunun bir kültür durağı olan Taksim Sanat, özellikle Farazi’nin ruhuna uygun olarak, sanatseverleri günlük koşturmacalardan uzaklaştırıp bambaşka bir dünyaya kapı açıyor. Peki, birbirinden değerli eserlerle hayat bulan bu mekân, sanatçılar açısından nasıl değerlendiriliyor?

Merve Dündar / Sanatçı: Taksim Sanat bir sergi mekanı ancak bir yandan da çok hareketli bir kamusal alanın, bir metro istasyonun içerisinde yer alıyor. Dolayısıyla sergi izleme “niyetiyle” yola çıkmamış, sadece yoldan geçen birçok kişiye ulaşma potansiyeline sahip. Sanat eserleri ile bu tesadüfi karşılaşmanın, izleyici ile sanat eseri arasındaki bu istemsiz etkileşimin çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Yeşim Us / Sanatçı: Sergi konum itibari gereği bir katmandan izleyici ile buluştu. Bu anlamda etkileri ve izleyici teması direk kurabildi. Duyguların anatomisi üzerine denemeler eserim ise kişiyi o andaki duygularını fark etmeye ve duygusal gerçekliğini anlamaya davet etti. Bu süreçte izleyici ile kurduğu temas ve geri dönüşler beni daha da heyecanlandırdı. Farazi Sergisi, günümüz gerçekliğini yeniden sorgulayan, bu dinamikten beslenen, sanatçıların kendi üsluplarını ortaya koyarak, neyin farazi olduğunu yeniden kurguladığı, buna alan açtığı, düşünmeye davet ettiği bir sergidir.

Tuğçe Aytürk / Sanatçı: Sergi mekânına bakış açımı belirleyen unsurların başında, eserin mekânla iletişimi gelir. Bu iletişimden yeni diyaloglar oluşur mu, eserin izleyiciyle temas kurmasına etkisi nedir, sorularını sorarım. Bu sorulara cevap ararken, gerek gözlemlerim, gerekse izleyici dönüşleri, mekan-eser-iletişim incelemelerime olanak sağladı. Taksim Sanat, Farazi’nin adıyla uyumunu yakalayan bir mekân. Eserlerin bir araya gelişleri ve onların okunaklı sunumu ile mekânın fiziksel yapısı ve erişilebilirliği yeni bir iletişimin oluşumuna aracılık etti.

Fırat Engin / Sanatçı: Açıkçası sanatın en önemli özelliği; kamusal alanla olan ilişkisi. Çünkü sanat aynı zamanda bir iletişim kanalı. Sanatçının “dünyaya sözünü söylediği bir cümle olarak düşünebileceğimiz çalışması” ile bu çalışmanın muhatabı olan izleyici arasındaki bir iletişim bu. Dolayısıyla özellikle Taksim meydanı gibi insan trafiğinin yoğun olduğu bir alanda sergi yapmak her sanatçı için unutulmaz bir deneyim.

Saliha Yılmaz / Sanatçı: Sanatın her yaşa ve herkese açık olması gerektiğini düşünüyorum. Taksim Sanat, tam da bu noktada çok önemli bir görevi yerine getiriyor. Şehrin kalbinde yer alan metro geçiş bölgesindeki mekânın kültür sanat alanında hizmet vermesi çok kıymetli.

Şevval Konyalı / Sanatçı: Taksim Sanat’ın İstanbul’un en hareketli merkezinde yer alması, sanatın görünürlüğü açısından çok kıymetli. Metro kullanan yüzlerce kişinin, günün koşturması esnasında tahmin etmedikleri bir mekânda sergiyle karşılaşması, Taksim Sanat’ı sanatçılar açısından ayrıcalıklı kılıyor. Mekânın esnek yapısı, büyük yerleştirme eserlerinin sergilenmesi ve seyircinin fiziksel etkileşime geçebileceği eserlerin gerçekleştirilmesi için kesinlikle elverişli.

Tolga Turan / Sanatçı: 20. yy başlarında “Paris Salon Sergilerinde” Rodin sergisiyle başlayan modern heykel sanatı, figürün ifadesini özgürleştirerek heykeltıraşların soyut figür ifadelerine kapı açmıştır. Genel ve kısa anlatım olarak tümüyle soyut sanatı (resim heykel) sanat dalları alanında , “Ne görüyorsan o” cümlesi ile kabaca tarif etmemiz gerekirse, figüratif soyutlama ya da soyut figüratif kompozisyonlarla kendilerini işleriyle ifade etmeye çalışan ressam ve heykeltıraşların izleyici ile işlerinin buluşması, izleyiciden aldıkları geri dönüşlerle, “Bakanın gözünden görme” ya da izleyicinin hayal ve düşün dünyasına ortak olup, paylaşmak adına, heykeltıraş ve ressamlar için olanak sağlamış, mutlu etmiştir.

Kişisel olarak yaşanan deneyimler farklılık gösterirken; “Göç” adlı eserim ile ilgili sergi döneminde, bahsedilen tarihi süreçte vurgulanan “Ne görüyorsan O” tanımına, bir izleyicinin hayal dünyasını paylaşma ayrıcalığını duymakla, işin “Kendine göre” yarattığı etkiyi işiterek mutluluk duydum. Figürü bir leyleğe benzeten izleyici duvardaki gölgesiyle birlikte baktığında uçan bir leylek gördüğünü söylemesi, açıklama raporuyla / ismiyle bağlantı kurması, heykeltıraş adına “istenilenin olduğu” anlamına gelmektedir.

Kendi ülkesinden ayrılıp göç etmek zorunda kaldığı başka ülkedeki kişisel ya da toplumsal, başarı, bir diğer manasıyla “Zafer” işaret eden soyut form, Victory of Somotrace ya da Nike of Somotrace adlı kült Yunan heykeline selam verir. Sonuç olarak, gerek kişisel gerek izleyicide bulduğu anlam ve hayal olarak pozitif yönde karşılık bulmuştur.

Melike Kılıç / Sanatçı: İstanbul’un tüm dünyada bilinen ve görülme isteği uyandıran Taksim, tam merkezinde Taksim Sanat galerisinde yüzlerce belki binlerce insana ulaşmış olma fikri, daha sergi teklifi geldiğinde beni heyecanlandırmaya yetmişti. Galerinin şekli her sanatçıyı eşit gösterim sağlarken eserler içerde izleyici ile doğru ilişkiler kuruyor. Bu hem mekanın büyüklüğü hem tavan genişliği ile mümkün oluyor. Kısacası böyle bir galeride bir yerleştirmemin sergilenmiş olmasından oldukça memnun ve gurur duyuyorum.

Maartiz / Sanatçı: Kültürel göç kavramını sorguladığım eserlerimde kişilerin hayatlarına ve istekli veya zoraki yolculuklarına şahitlik etmekteyim. Bu büyük mozaik her defasında varsayımlaşmış yaşantımızda farklı bir parça daha kendine eklemektedir. Tam bu noktada yerin ne üstünde ne de altında yer alan Taksim Sanat çok kıymetli bir ruha ev sahipliği yapmaktadır. Yerli ve yabancı, sanatla hiç temas etmemiş ya da sanatla iç içe yaşayan kişilerin bir buluşma noktası olmuştur. Bu farkındalık hem izleyici hem de sergide yer alan sanatçılar açısından çok kıymetlidir.