Bahriye Çeri: “Edebiyat üzerinden İstanbul’u okumak hem kaybolanları hem de dönüşenleri yeniden anlamlandırmanın bir yoludur.”

Yazar Bahriye Çeri ile İstanbul Kitapçısı Kadıköy şubesinde keyifli bir sohbette buluştuk; merak ettiklerimizi sorduk.

“İstanbul Edebiyat Haritası” fikri nasıl doğdu? Bu kitap, bir akademik çalışmanın sonucu mu, yoksa kişisel bir merakın ve yıllar içinde biriken bir gözlemin ürünü mü?

Paris’te, şehri edebî bir gözle keşfetmeyi mümkün kılan pek çok kitap yayımlanmıştır. Bu kitaplar aracılığıyla, yalnızca fiziksel bir kenti değil, aynı zamanda edebiyatın içinden geçen bir hayal mekânını da adım adım dolaşmak mümkündür. Ben de defalarca bu rehber kitapları elime alarak Paris sokaklarında yazarların izini sürdüm: Edebiyatçıların müdavimi olduğu kahvelerde durakladım, romanlarda geçen sokaklarda yürüdüm, yazarların yaşadığı evleri dışarıdan seyrettim. Müze olanları ziyaret ettim. Her bir durakta, edebiyatla iç içe geçmiş bir şehrin hafızasına dokunuyordum.

İşte bu deneyimler, İstanbul için de benzer bir çalışma yapma fikrinin temelini oluşturdu. Paris için hazırlanmış rehber kitaplardan esinlenerek, İstanbul Edebiyat Haritası ortaya çıktı. Bu kitap, her ne kadar akademik yöntemlerden faydalanmış olsa da özünde yıllara yayılan bir okuma pratiğinin, sahada yapılan gözlemlerin ve bellekte biriken kültürel ilgilerin ürünüdür.

Kitap bir yönüyle bireysel bir merakın sonucu gibi görünse de aynı zamanda kolektif edebiyat hafızasının İstanbul üzerindeki izdüşümünü temsil eder. Bu tür çalışmalar genellikle bir akademik tez ya da disipliner bir araştırma projesi kapsamında şekillenmez. Daha çok, İstanbul’un içinde geçtiği romanları, şiirleri, anı kitaplarını, mektupları ve yazarların yaşam öykülerini dikkatle okuyup anlamaya çalışan bir edebiyatseverin zihninde, zamanla sabırla oluşur. Kitap, hem edebiyatın kente kattığı derin anlamı görünür kılma arzusundan hem de İstanbul’un sokaklarını edebî bir hafıza mekânı olarak okuma çabasından doğmuştur.

Kitapta İstanbul’un edebiyatla kurduğu ilişkiyi sokak sokak, semt semt işliyorsunuz. Peki bu haritada sizi en çok şaşırtan ya da derinden etkileyen bir edebi iz oldu mu?

Evet, bu harita üzerinde çalışırken beni en çok etkileyen şeylerden biri, İstanbul’un neredeyse her köşesinde bir edebiyat izine rastlanabilmesiydi. İstanbul öylesine katmanlı öylesine zengin ki… Ancak bazı izler vardı ki hem şaşırtıcı hem de derinden sarsıcıydı.   Örneğin, Cenap Şahabettin’in bir zamanlar yaşadığı evin bugün bir otoparka dönüşmüş olması beni fazlasıyla etkiledi, üzdü. Bir edebiyatçının hayatını sürdürdüğü, belki eserlerini kaleme aldığı bir evin değer görmemesi, ya da artık yerinde olmaması, edebî belleğin ne kadar kolay silinebildiğini gösteriyordu.

Öte yandan, hâlâ ayakta kalan bazı evlerle karşılaşmak da bir o kadar heyecan vericiydi. Ahmet Kutsi Tecer’in evi ya da Hüseyin Siret Özsever’in evi gibi… Bu yapılar zamanın içinde sessizce direnmiş gibiydi;  Dışarıdan bakıldığında sıradan görünen bu evlerin, bir dönemin kültürel hayatına tanıklık etmiş olması, onları özel kılıyor.

Bu tür buluşmalar, bir anlamda hem edebiyat tarihimizin somutlaştığı noktaları gözler önüne seriyor, hem de İstanbul’un yaşayan bir edebî harita olarak ne denli zengin olduğunu hissettiriyordu. Her sokak, her semt, dikkatle bakıldığında bir metne, bir hatıraya, bir şaire ya da yazara açılan bir kapıya dönüşüyor. Ve bu izleri sürmek, her seferinde hem hüzünlü hem de büyüleyici bir keşif duygusu yaratıyor.

Edebiyat üzerinden İstanbul’u okumak, aynı zamanda kentin dönüşümünü de okuma imkânı veriyor. Sizce edebiyat, bir şehrin hafızasını tutmada nasıl bir rol üstleniyor?

Edebiyat, bir şehrin hafızasını tutmada belki de en derin ve kalıcı rolü üstlenen alanlardan biridir. Çünkü edebiyat yalnızca olayları ya da kişileri anlatmaz; aynı zamanda yaşanan mekânları, duyguları, sesleri, hatta kaybolmuş zamanları da kayda geçirir. Bu anlamda, bir şehir sürekli dönüşürken –yıkılırken, yeniden yapılırken, biçim değiştirirken– edebiyat o dönüşümün hem tanığı hem de belleğidir.

Özellikle İstanbul gibi katmanlı, çok kültürlü ve sürekli değişen bir şehirde edebiyat, zamanın yıpratıcılığına karşı direnen bir hafıza arşividir. Pierre Nora’nın lieux de mémoire (hafıza mekânları) kavramı çerçevesinde düşünürsek, fiziksel mekânlar yok olsa bile, edebî metinlerde varlıklarını sürdürmeye devam ederler. Mesela artık yerinde olmayan bir konak, bir kahvehane ya da bir mezarlık, edebî bir metinde yaşamaya devam eder ve o metin aracılığıyla kolektif bellekte yer bulur.

Edebiyat, bu yönüyle şehirde silinmiş ya da silinmek üzere olan izleri görünür kılar. Romanlardaki sokak tarifleri, şiirlerdeki semt adları, hatıratlarda geçen ev içleri ya da manzaralar, kentin yalnızca fiziksel değil, ruhsal ve kültürel coğrafyasını da kurar. Üstelik edebiyat, bunu yalnızca geçmişi muhafaza ederek değil; geçmişle bugünü, bireysel deneyimle toplumsal dönüşümü iç içe geçirerek yapar.

Bugün İstanbul’u Halit Ziya’dan Tanpınar’a, Sait Faik’ten Orhan Pamuk’a kadar pek çok yazarın metinleri aracılığıyla okuduğumuzda, aslında onların yaşadığı dönemin şehirle ilişkisine, mekânlara yükledikleri anlamlara ve zamanla nasıl bir dönüşüm yaşandığına da tanıklık ederiz. Bu bakımdan edebiyat, şehrin sadece hatırlanmasını değil, nasıl hatırlandığını da şekillendirir.

Sonuç olarak, edebiyat bir şehri sadece anlatmaz; o şehri belleğimizde kurar, dönüştürür ve korur. Bu yüzden edebiyat üzerinden İstanbul’u okumak hem kaybolanları hem de dönüşenleri yeniden anlamlandırmanın bir yoludur.

“İstanbul Edebiyat Haritası” aynı zamanda genç edebiyat okurlarına da ilham verebilir. Sizce bu kitabı okuyan bir genç, İstanbul’la ve edebiyatla nasıl bir bağ kurabilir?

“İstanbul Edebiyat Haritası”, genç okurlar için bir şehir rehberinin ötesinde, edebiyatı sevdirmek ve okuma alışkanlığı kazandırmak için etkili bir araç görevi görür. Edebiyat, bazen uzak ve soyut görünse de yaşamın içinde, gerçek mekânlar ve deneyimlerle bağlantı kurduğunda anlam kazanır. Bir metin, okurun kendi dünyasına dokunduğunda ve hayatın izlerini taşıdığında daha kolay kavranır ve benimsenir.

Gençler, yazarların yaşadığı evleri, uğradıkları kahvehaneleri veya romanlarda anlatılan sokakları bizzat görme fırsatı yakaladıklarında, metinlerle aralarındaki bağ derinleşir. Bu durum, okuma deneyimini kitapların ötesine taşır, gündelik yaşamla bütünleştirir ve edebiyatı ulaşılabilir kılar.

Şehirle edebiyat arasındaki bu yakın ilişki, gençlerin çevrelerini farklı bir gözle yeniden keşfetmelerini sağlar ve onları metinlerle güçlü bir bağ kurmaya yönlendirir. Böylece okuma, sadece bir zorunluluk olmaktan çıkarak hayatın doğal parçası haline gelir.

Özetle, “İstanbul Edebiyat Haritası” gençlere, metinlerin salt kitaplarda değil, şehirde de yaşadığını göstererek, edebiyatı somut ve yaşanabilir deneyimlere dönüştürür ve okuma yolunda önemli bir kapı aralar.

Şu anda Paris’te yaşıyorsunuz. İstanbul’a dışarıdan bakmak, edebiyatını anlamada sizce ne gibi avantajlar ya da farklılıklar sağladı?

Paris’te yaşamak, İstanbul’a dışarıdan bakma fırsatı sundu ve bu da edebiyatını anlamamda önemli bir fark yarattı. Öncelikle, şehre bir yabancının gözünden bakmak, İstanbul’un detaylarını, karmaşasını ve zengin kültürel katmanlarını daha net görmemi sağladı. İçindeyken fark edilmeyen ya da sıradanlaşan mekânlar, Paris’teki mesafeyle daha anlamlı ve değerli hale geldi.

Bir başka avantaj da Paris gibi köklü bir edebiyat ve kültür merkezinde bulunmanın, İstanbul’un edebi mirasını farklı bir perspektifle değerlendirmeme olanak vermesiydi. Buradaki edebiyat rehberleri, hafıza mekânları ve kent ile edebiyat ilişkisi üzerine deneyimler, İstanbul’un benzer dinamiklerini daha iyi kavramamı sağladı. Böylece, İstanbul’un edebi haritasını çıkarırken, sadece yerel değil evrensel bir bakış açısı geliştirdim.

Sonuç olarak, yabancı bir şehirde yaşamak, İstanbul’un edebiyatını hem daha objektif hem de zenginleştirici bir şekilde okumama yardımcı oldu; şehrin hem kendine özgü özelliklerini hem de evrensel edebiyat hafızasındaki yerini daha iyi anlamama olanak tanıdı.

Bu kitap bir başlangıç mı? İstanbul dışında da benzer “edebi haritalar” düşünüyor musunuz? Ya da bu çalışmanın farklı disiplinlerle genişlemesi mümkün mü? (Podcast, yürüyüş rotaları, dijital harita vb.)

Bu kitapla en çok arzu ettiğim şey, İstanbul’daki yazarların izlerini taşıyan binaların, mekanların   korunması, üzerlerine plaketlerin asılması ve böylece bu mekânların hak ettiği şekilde bilinip değer görmesi. Bu tür somut hatırlatıcılar, şehrin kültürel belleğini canlı tutmak için çok önemli.

Bunun yanı sıra, kitabı geliştirmek ve zenginleştirmek de hedeflerim arasında. Edindiğim yeni bilgiler ve keşiflerle, eserin daha kapsamlı ve ayrıntılı bir hâle gelmesini istiyorum. Podcast serileriyle edebi mekânların hikâyelerini sesli olarak aktarmayı, yürüyüş rotaları hazırlayarak okurların veya ziyaretçilerin edebiyatla iç içe bir deneyim yaşamasını sağlamayı planlıyorum. Dijital haritalar gibi interaktif platformlarla ise metinleri ve mekânları daha ulaşılabilir kılmak mümkün.

Edebiyatı farklı biçimlerde ele alan başka projelerim de bulunuyor. Bu projeler, sadece yazılı metinlerle sınırlı kalmayıp, edebiyatı daha geniş bir kitleye ulaştırmak ve edebi metinleri farklı açılardan deneyimlemek üzere tasarlanıyor. Böylece, edebiyatın hayatın içinde daha görünür olmasını ve çeşitli platformlarda yaşamasını amaçlıyorum.