Galata’dan başlayıp Tophane’ye kadar uzanan, Karaköy’ü de içine alan bir rotada neler keşfedebileceğinizi biliyor musunuz? İstanbul’da gezilecek tarihi yerlerin birçoğunu bu rotada inceleyebilir, tarihini ise yazımızdan öğrenebilirsiniz.
Galata ve Karaköy sınırları arasında kalan tarihin en yakın şahidi onlarca eser var. Her gün yanıbaşımızda olan sürekli önünden geçip gittiğimiz bu eserleri gelin birlikte tanıyalım.
Nusretiye Camii
I. Mahmud’un mimar Krikor Balyan’a yaptırdığı cami baroktan ampir üsluba geçişi yansıtıyor. Yüksek bir su basmanı üstünde, kare planlı tek kubbeli caminin iki ince minaresi, iki sebili ve şadırvanı Türk mimarisinin özelliklerini taşıyor. Caminin içini çevreleyen Mustafa Rakım Efendi’nin celi-sülüs kuşak yazısı Türk hat sanatının en mükemmel örneklerinden. Nusretiye Sebili, II. Mahmud tarafından Nusretiye Camii ile birlikte 1825’te yaptırılmış. Eskiden caminin karşısında olan sebil, cadde genişletilirken bugünkü yerine konmuş. Sebil pencerelerinin üstündeki kitabeler ünlü talik hattatı Yesarizade izzet Efendi’ye ait olup Türk talik yazı sanatının şaheserlerinden biri sayılıyor.
Tophane Çeşmesi
Kılıç Ali Paşa Camii ile Nusretiye Camii arasındaki meydan çeşmesini I. Mahmud 1732’de yaptırmış, çeşme yaklaşık yüz yıl sonra çıkan bir yangında çevresindeki eserler ile birlikte yanmış. Üsküdar’daki III. Ahmed Çeşmesi’ne benzeyen kubbeli ve saçaklı çatısı da bu sırada yok olmuş. 1823’ten 1957’ye kadar üstü parmaklıklı bir teras şeklinde kalan çeşme, 1957’de gravürlerden yararlanılarak onarılmış.
Tophane Kasrı
Abdülmecid’in yaptırdığı kasrın tasarımı, İngiliz elçilik binasının inşaatı için İstanbul’a gelen Mimar William James Smith’e ait. 1850’lerde yapılan kasır, Nusretiye Camii, saat kulesi ve Tophane Çeşmesi’nin de bulunduğu meydanı süslüyordu. Tarihi meydan 1950’lerde bozuldu, kasırla deniz arasına dükkanlar yapıldı. Bugün Mimar Sinan Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü olarak kullanılıyor.
Kılıç Ali Paşa Külliyesi
Tophane Camii olarak da bilinen külliye; medrese, sebil, türbe ve hamamdan oluşuyor. 1580’de Mimar Sinan tarafından yapılmış. Banisi; Kaptan-i Derya Kılıç Ali Paşa. Caminin planı dikdörtgen, mihrabı dışa çıkıntılı. Merkezi kubbe dört sütuna dayanıyor. Mihrap ve giriş tarafında iki yarım kubbe bulunuyor. Son cemaat yeri altı sütunlu, beş kubbeli ve önü ahşap bir revakla çevrili. Cami, son cemaat yerinin güzelliği, içindeki yazı ve çinilerin güzelliği ile ünlü.
Denizcilik İşletmeleri Binası
Merkez Rıhtım Han olarak da bilinen bina, 1912-1914’te yapılmış. Bugün Türkiye Denizcilik İşletmeleri Genel Müdürlüğü olarak kullanılan yapıda giriş katında bilet satış bölümleri ve Deniz Yolları’nın tarihi ile ilgili küçük bir müze bulunuyor.
Yeraltı Camii
Kurşunlu Mahzen Camii de denilen bu yapının aslında gemilerin Haliç’e girmesini önlemek amacıyla gerilen zincirin bir ucunun bağlandığı kule olduğu saptanmış. Eski Bizans kaynaklarında burası Galata Hisarı olarak adlandırılıyor. İstanbul’un fethinden sonra cephane deposu olarak kullanılmış. Arapların Bizans’ı kuşatmaları sırasında şehit düşmüş sahabelerden ikisinin mezarlarının 17. yy’da bir Nakşibendi şeyhi tarafından bulunduğu söylentisi üzerine burası kutsal bir yer halini almış.
Türk Ortodoks Patrikhanesi
Türkçe konuşan Anadolu kökenli Ortodoksların merkezi kabul edilen ve 1922’de Papa Eftim tarafından kurulan bu kilisede ayinler Türkçe yapılıyor. 1994 sonunda 50 kişi oldukları tahmin edilen Türk Ortodoksları’nın bağlı olduğu Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni Fener Patrikhanesi hiçbir zaman tanımadı. Merkez kabul edilen Panayia Kafatiani Kilisesi haricinde Galata’da iki kilise daha Türk Ortodoks Patrikhanesine bağlı.
Surp Krikor Lusaroviç Kilisesi
1431’de yapıldığı anlaşılan İstanbul’un en eski Ermeni Kilisesi, Cenevizlilerden alınan bir arsa üzerine kurulmuş. 1731 ve 1771’de iki büyük yangın geçiren kilise en son 1958’de yol genişletme çalışması sırasında tamamen yıkıldı. Mimar Bedros Zobyan’in hazırladığı planlar üzerine klasik Ermeni mimarisine uygun şekilde yeniden yapılarak 1966’da ibadete açıldı. Cumhuriyet döneminde yapılan az sayıdaki kiliseden biri. Kemer ve pandantifler üzerine oturan kubbesi, yüksek tamburu, kubbeli ve külah çatılı çan kulesi, pencere kemerlerindeki üzüm salkımı ve asma bezemeleri, yıkılan kiliseden buraya aktarılarak şimdi bodrum katini ve vaftizhaneyi süsleyen Kütahya çinileri, 1431 tarihli haçkarları ile görülmesi gereken yalın ve zarif bir yapı.. İstanbul’da çok sesli koro ilk kez bu kilisede başlamış.
Ziraat Bankası
Bugün Ziraat Bankası tarafından kullanılan, neo-klasik cephesi ve heykelleriyle dikkat çeken bu yapı 1912- 1914’te Wiener Bank Verein isimli Avusturya bankası için yapılmış.
Nordstern Han
Son yıkımlarla tüm cephesi ortaya çıkan Nordstern Hanı’nın bir İtalyan mimarin tasarımı olduğu sanılıyor. Geçmişi yaşatma özlemiyle Gotik’ten Rönesans’a geçiş döneminin özelliklerini yansıtacak şekilde tasarlanmış yapının köşesinde eskiden ünlü Baylan Pastanesi’nin Karaköy şubesi vardı.
Voyvoda Karakolu
Abdülaziz döneminde inşa edilen ve Aziziye Karakolu adi verilen yapılardan. Girişi süslü, kapısında Osmanlı arması ve tuğrası taşıyan mermer kitabesi bulunan yapı kapatıldı.
Gümrük Binası
Eski ismi Çinili Rıhtım Han olan bu yapıyı, 1895’te işletmeye açılan Galata Rıhtımı’nın doldurulmasıyla elde edilen arazi üzerine İstanbul Rıhtım şirketi 1910-1911’de 733.000 franga yaptırmış. Yapının cephesi çiniler ve renkli çıkıntılarla süslü.
Aya Nikola Kilisesi
16. yy’dan beri varlığı bilinen kilise çeşitli tarihlerde yanmış ve kitabesine göre 1834’te yenilenmiş. Narteksteki ayazma 1867 tarihli.
Aya Andrea Rus Kilisesi
Rus hacılarının konaklaması için 19. yy’da yapılan binanın üst katındaki şapelde Pazar ayinleri devam ediyor.
St. Benoit Lisesi
1583’te Galata St. Benoit Kilise ve Manastırı’na yerleşen Cizvit misyonerlerin kurduğu okul, Latin çocuklarıyla birlikte Rum ve Yahudi çocuklarına da eğitim veriyormuş. 1585’te salgın hastalık yüzünden kapanan okul, 1609’da tekrar açılmış. 1773’te Cizvit tarikatı lağvedilince Lazaristlere devredilmiş. 1831’de ders programı Avrupa’daki okullara uyduruldu. 1839’da kız bölümü açılmış. İki bölüm 1987’de birleşmiş.
Karaköy Palas
1920’de İtalyan G. Mongeri tarafından yapılan, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı sanatından da unsurlara yer verilen beş katli yapı Karaköy Meydanı’nın en görkemli binalarından.
Tophane-i Amire
Fatih tarafından 1453’te kurulmaya başlanan top döküm atölyesi, yıllar boyunca yeni binalarla genişledi, yangınlar nedeniyle özgün biçimini yitirdi. Bina, restore edilerek Mimar Sinan Üniversitesi’ne devredildi. Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi adi altında faaliyetler yapıyor. Binada kimi zaman büyük sergiler ve kültürel etkinler düzenleniyor.
Türk Musevileri Müzesi
Yahudilerin İspanya ve Portekiz’den Türk topraklarına göçünün 500. yılı etkinlikleri kapsamında 500. Yıl Vakfı tarafından kurulan Türkiye’nin ilk Yahudi Müzesi 2001 Kasım ayında Karaköy’deki Zulfaris Sinagogu’nda açıldı. 1671 yıllından beri sinagog olarak faaliyet gösteren ve o günden bu yana pek çok kez restore edilen sinagog ‘Ana Sergi Salonu’, ‘Galeri’ (eskiden kadınlar galerisi) ve ‘Etnoğrafya Bölümü’ olarak üç ana mekândan oluşuyor. Müzenin amacı Musevi toplumunun Türk halkıyla olan 700 yıllık beraberliğinin öyküsünü anlatmak ve Türk Yahudilerinin kültür mirasını sergilemek.
Azapkapı
Haliç kıyısında Şişhane’nin hemen altında yer alan semt adını, İstanbul’un fethinden sonra kurulan ve Azeb ismi verilen askerlerin bulunduğu kışla ve buradaki kapıya Azeb Kapısı denilmesinden alıyor. Semt birçok önemli eski eserin bulunduğu bir yer. Sokullu Mehmed Paşa Mimar Sinan’a kendi adını taşıyan ünlü camisini bu semtte yaptırmış. Yine burada ünlü Saliha Sultan Sebili ve Meydan Çeşmesi vardır ki, bu eserler günümüzde de duruyor. 1930’lu yıllarda Atatürk Köprüsü yenilenirken yol üzerine gelen Azablar Camii ve Hamamı yıkılmış. 1940’li yıllarda sakin bir trafik akışı içinde olan Azapkapı, 1950’li yıllardan sonra ihtiyaca cevap veremez olmuş. Şişhane, Unkapanı ve Karaköy yönlerine doğru gidecek araçların birbirleri ile kesişmeden geçmeleri için, 1969-1970 yılları arasında Azapkapı alt ve üst geçidi yapılmış.
Azapkapı Camii
Sokullu Mehmed Paşa’nın 1577’de Mimar Sinan’a yaptırdığı caminin planı dikdörtgen, mihrabı çıkıntılı, son cemaat yerine yandan iki merdiven ile çıkılıyor. Bir orta kubbe sekiz yarım kubbe ile çevrelenmiş. Minaresi bir kemerle yapıya bağlanmış.
Yeşildirek Hamamı
İstanbul’da modern şehir hayatının temposuna ayak uyduramayarak kapanan ve böylece sayıları giderek azalan hamamlardan biri olan Yeşildirek Hamamı Mimar Sinan yapısı. Azapkapısı Hamamı veya Sokullu Mehmed Paşa Hamamı olarak da biliniyor.
Arap Camii
İstanbul’u kuşatan Arap komutanlardan Mesleme bin Abdülmelik tarafından 718’de yaptırıldığı söyleniyor. Sonra Dominiken papazları kare, sivri külahlı bir çan kulesi ekleyerek binayı kiliseye çevirmiş. İstanbul’un fethinden sonra tekrar camiye dönüştürülen yapının çan kulesi de minare haline getirilmiş. Bugüne kadar birçok onarımlar ve eklemeler görmüş. Kargir duvarlı, dikdörtgen planlı ve ahşap çatılı bir yapı. Avlusunda çok sütunlu, kubbeli bir şadırvan bulunuyor. Camiye camekanlı bir girişle yandan giriliyor. Yapı, üst galeriyi taşıyan sütunlarla üç nefe bölünmüş. Mihrap ve minber ise mermerden.
Laleli Çeşme
Mimar Raimondo D’Aronco’nun Art Nouveau üslubunda yaptığı bu çeşme, klasik Osmanlı çeşmelerinden çok farklı, İstanbul’da başka bir örneği olmayan bir sanat eseri.
Kamondo Han
Galata’nın ünlü bankerlerinden Abraham Salamon Kamondo’nun 19. yy’da neoklasik üslupta yaptırdığı han, 2003 yıllında restore edildi. Modern ve lüks konutlara dönüştürülen yapının tarihiyle ilgili bir kitap da yayımlandı. Galata’da pek çok bina, bazı sokaklarına merdivenler yaptıran ve Paris’te ölen, fakat İstanbul’a gömülmeyi vasiyet eden Kamondo için Hasköy Mezarlığı’nda bir anıt mezar yaptırılmış. Kamondo ailesi tarafından yaptırılan Galata semtindeki Bankalar Caddesi ile Banker Sokağı’nı birleştiren art nouveau üslûplu merdivenleri de görebilirsiniz.
Galata Köprüsü
Yeni Galata Köprüsü hizmete girmeden kısa bir süre önce, 16 Mayıs 1992’de çıkan bir yangın sonucunda, eski Galata Köprüsü büyük ölçüde tahrip olmuştu. 80 yıl İstanbul’a hizmet eden bu köprü iki yıl süren kapsamlı bir bakım onarımın ardından 1994 yılında Balat – Hasköy arasında yaya ve araç trafiğini sağlayacak dördüncü köprü olarak yeniden hizmete girdi. Bu köprü 2009 yılındaki Dünya Su
Forumu Kongresi öncesinde ise daha kuzeye Feshane-Haliç Kongre Merkezi arasına çekilerek bir yaya köprüsü olarak kullanılmaya
başlandı.
Alman Lisesi
1868’de İstanbul’da yaşayan Alman çocukları için kurulmuş, ilk yıllarda Pera’da kiralık yerlerde eğitim faaliyetini sürdürmüş, 1920’lerde şimdiki binasına yerleşmiş. 1957’de büyük bir onarım gören lise bugün İstanbul’un en önemli ve köklü eğitim kurumlarından biri.
Osmanlı Bankası Binası
1890’da Fransız Alexandre Vallaury tarafından o dönemde Osmanlı devletinde merkez bankası işlevi üstlenmiş Osmanlı Bankası için yapılan bina bugün Garanti Bankası Genel Müdürlüğü ile Merkez Bankası tarafından ortaklaşa kullanılıyor. Simetrik iki bölüm olarak tasarlanan bina 1892’de kullanıma girmiş. Günümüzde Garanti Bankası’nın bir kültür kuruluşu olan Osmanlı Bankası Bankacılık ve Finans Tarihi Araştırma ve Belge Merkezi’ni ve Bankacılık Müzesi’ni içinde barındırıyor. Müzede Osmanlı Bankası’nın arşivleri ve Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerindeki bankacılık faaliyetleri hakkında çok değerli belgeler sergileniyor. Osmanlı Bankası’nın altın ve banknot kasaları çok ilginç.
Neve Şalom Sinagogu
Neve Şalom Sinagogu, Birinci Karma Musevi İlkokulu’nun jimnastik salonunun 1938’de ibadeşaneye çevrilmesi sonucunda oluşmuş. Sinagog, İstanbul’daki Musevilerin en önemli ibadethanesi.
Okçu Musa Camii
17. yy’da yaptırılan cami, 1939’da ulusal mimarlık akımından esinlenilerek Vakıflar idaresi tarafından yenilenmiş. Duvarları kargir, çatısı ahşap bir semt camii. Teutonia 1847’de kurulmuş Alman Kulübüne ve şimdiki binasına verilen isim. İstanbul’da yaşayan Almanların kurmuş oldukları bu dernek 1933- 1944 yılları arasında Nazi propagandası merkeziydi. Çeşitli tarihlerde siyasi ilişkilerden etkilenen Teutonia’nın adi bir ara Deutscher Klub olarak değiştirildi. Alman Lisesine yakınlığı nedeniyle okulun kültürel etkinliklerinin yapıldığı binada dil kursları düzenleniyor.
Sankt George Avusturya Lisesi
İstanbul’daki diğer yabancı okullardan biraz daha geç bir tarihte, 1882’de öğretime başlayan okulun binası Fransisken rahiplerinden alınmış, bir süre Avusturya-Macaristan donanması tarafından, yanındaki Sankt George Hastanesi ile birlikte değerlendirilmiş. 1900’de ticaret bölümü eklenen okul, 1958’den sonra normal lise öğretimi vermeye başladı. 1993’te yandaki kız kısmı ile birleştirildi.
Galata Kulesi
Bizans kaynaklarında “Büyük Burç”, Cenova kaynaklarında ise “İsa Kulesi” adıyla anılan Galata Kulesi’nin yerindeki ilk kulenin temelleri 528 yılında atılmıştır. Tarihçi Teophanes 717’de Arapların Bizans’ı kuşatmasını anlatırken, kuleyi “Castellion ton Galatou” olarak anıyor. 4. Haçlı Seferine katılan ordular İstanbul’u istila ederken de kulenin adı kayıtlara “Tor de Galaşas” olarak geçiyor. Bugünkü haliyle kuleyi, Bizans’tan aldıkları özel imtiyazla yöreye yerleşen Cenovalilar 14-15. yy’da yaptırmış. Galata’nın Haliç’e, Marmara’ya ve Boğaziçi’ne hakim bir noktasında bulunan kulenin yapımına Cenevizliler, Bizanslılarla aralarının bozuk olduğu bir dönemde başlamış ve yapımını 1349’da tamamlamışlar. Galata Kulesi’nin görünümü çeşitli tarihlerdeki onarımlar sebebiyle epeyce değişmiş. Haliç’ten 140 metre, zeminden ise 61 metre yüksekliğindeki kulenin duvar kalınlığı 3.75 metre, iç çapı ise 8.95 metre. Eskiden kulenin yan tarafında çevre suru kalıntıları ve Aya Nikola burcu görülürmüş. Kule’nin kapısının karşısına rastlayan bu sur kalıntılarının yerini 1900’lerde yapılmış apartmanlar almış.
Kulenin bulunduğu semte halk “Kule dibi” diyor. Kulenin tepesindeki konik külah, 1964-1967 yıllarındaki restorasyonda, 1800’lerdeki mimarisine uygun olarak yeniden yapılmış. Kule civarı belediye tarafından düzenlenmiş ve bir turistik merkez haline getirilmiş.
Kule 1999-2000 yıllarında bir restorasyon daha geçirmiş. Osmanlı döneminde yangınlardan etkilenen, onarımlar gören kule zaman zaman ilginç olaylara da sahne olmuş. IV. Murad zamanında kollarına taktiği kanatlarla sekiz, dokuz kez Okmeydanı’na uçuş denemesi yapan Hezarfen Ahmed Çelebi’nin bir gün kuleden kalkarak, Boğaz’ı havadan geçip Üsküdar’daki Doğancılar Meydanı’na indiği biliniyor. Yine bu devirde kulenin üstteki direğine bağlanan bir halat ile yukarıdan aşağıya inildiği, aşağıdan yukarıya tırmanıldığı ve bunun bir yarışmaya dönüştüğü biliniyor. Kanuni döneminde hapishane olarak kullanılan kule daha sonra Mehter Bölüğü’nün koğuşu olmuş. IV. Murad devrinde donanma deposu, I.Dünya savaşından sonra ise deniz feneri olarak kullanılmış.
İBB Kültür AŞ yayınlarından olan “Adım Adım İstanbul” adlı kitaptan faydalanılmıştır.