7 Tepeli Şehrin 7 Öyküsü

Birçok medeniyetten iz barındıran kültürel mirası, hayranlık uyandıran Boğaz’ı, yıllara meydan okuyan ihtişamlı mimari eserleri, sokakları, caddeleri, esnaflarıyla edebiyat hayatımızın olmazsa olmazı İstanbul.  

İstanbullu olmanın ayrıcalığına varacağınız İstanbul Öyküleri 1 ve İstanbul Öyküleri 2 kitaplarında geçen 7 tepeli şehrin 7 öyküsünden kesitler sizinle..

Behçet Çelik / Hayatlarımızın Bir Kısmında

“Bu şehrin en sevdiği yanı bu; binaların, kalabalıkların, kocaman vasıtaların arasında sıkışıp kalmışken bilmediği bir ara sokağa daldığında ansızın kendisini sonsuza açılan bir balkonda hissetme ihtimali.”

“Belki İstanbul bu yüzden iyi geliyor ona. Burada da bitmemiş bir şeylerle hiç başlamamışlar birbirine geçmiş haldeler. En sevdiği yerler –Yeraz’ın da gözlerinde gördü bunu– karmaşanın, karışıklığın iç içe olduğu caddeler, çarşılar, geçitler… Bunca insanı buraya çeken de bu olmalı. Mucizelerin mümkün olduğuna inandıran bir yanı var İstanbul’un. Bunca kargaşa boşuna değildir, bunca çalkantıdan yeni bir şey çıkacaktır er geç.”

İstanbul Öyküleri 2

Mahir Öztaş / Kaygı Ruhu Kemiriyor

“Seni yitirmekten hep korktum, Eleonora. Uzun bir zamandır, bitmez yalnızlığımın dalgalarında boğulduğum her anda aklıma gelen hep sen oldun. Yokluğunun tenimde hiç kapanmayan onmaz bir yara oluşturduğunu biliyor olmalısın. Ne garip, seninle birlikte keşfettiğimiz mekânları dolaşıyorum bir kez daha. Sonra birden bunun bana onulmaz bir acı verdiğini anlıyorum. O günlere bir daha dönmek olanaksız, bunu biliyorum. İşte ikimizi de baştan çıkaran, zamanın durduğu, o güzelim parçası kentin. Buraya, anılarımda ve düşlerimde önemli bir yeri olan bu ölümsüz yere, hemen her zaman, ruhumu avutacak gölgeli, dingin bir köşe bulmak ve geçmişin o güzelim günlerini anımsamak için geldiğimi sana hiç söyleyemedim; oysa şimdi tenimi yakan bir çöl güneşinden başka bir şey bulamadığımı biliyor olmalısın.”

“Kent inanılmaz bir oluşumdu; anıları, kişisel tarihimizin bütün o küçük olay parçacıklarını birbirine ekleyip
biriktiriyordu. Gerçekte modern insanın ayrılmaz bir parçasıydı, oysa onu kemiriyor, çürütüyordu da. Bir yandan
ruhumuzu tazeliyor, düşlerimizi kamçılıyor, bir yandan da dayanma gücümüzü zorlayıp bunun karşılığını da fazlasıyla alıyordu.”

“Pencereyi ardına kadar açıyorum. Sonunda o düşsel İstanbul, kocaman bir güneşin buzdan soluk bir maviye dönüştürdüğü bir gökyüzünün altında birdenbire beliriyor. Sanki tümüyle yaşamı yansıtıyor, geleceği ve geçmişi aynı anda önüme seriyor. Bitimsiz, puslu ve sonsuz bir biçimde parlayan canlı, dalgalı bir fotoğrafı andırıyor”

İstanbul Öyküleri 2

Mehmet Güreli / Gri Şapkalı Adam

İlk günler iyice eskimiş aynaya baktığımda, lekeler içinde belirsiz gölgeler arasında gözlerim, benden kaçan titreşimlerle beni baş başa bırakıyordu. Her şey beni bırakıp gidiyordu… Notlar iki yüz sayfayı bulmuştu. Geriye dönemeyeceğim bir çizgide gece gündüz yol alıyordum. Bazen iki gün hiç yemek yemeden masada kalıyor, biraz kestirip yine devam ediyordum. Hep Fındıklı’da kalmıştım; o bankta ne anlatırsam anlatayım yukarıda Cihangir’i görüyordum. Başka mıydı senle dolaştığımız İstanbul?

İstanbul Öyküleri 2

Gönül Kıvılcım / Romantik Bir İstanbul Yazı

“Akşam oluyor, karanlık şehri kucaklıyordu. Seniha’nın artık yuvası olan şehir sürekli ve büyük bir hızla değişse de şu karşısında duran etkileyici manzara hiç değişmeyecekti. Önde lacivert deniz, arkada zaman. Geçici kaygıları, hevesleri, bir arabanın altında kalıp can veren kedileri, çıkmayan canları, gözyaşlarını umursamayan zaman. Ta ki birileri gözpınarlarında biriken damlaların neden kıymetli olduğunu anlatana dek.”

“Bir güvercinle başlıyordu Seniha’nın içindeki şehir. Güvercin zekâ fışkıran gözleriyle Eminönü’nde balık-ekmek teknelerinin, kayıklara yaklaşan aç ağızların, kim bilir nereden kalkmış gelmiş kadınların, erkeklerin, hıncahınç dolu otobüs duraklarının, şehri ikiye ayıran Boğaz’ın üzerinden uçuyordu. Bir dinleyen bulsa İstanbul hece hece dökülecekti gagasından”

İstanbul Öyküleri 1

Nazlı Akçura / Zırh

Sabahın puslu soğuğunda Bebek Sahili’nde banklarda oturduğumuzu hatırlıyorum. Küçük sandallarla, tankerlerin tezadını hoşnutlukla izleyerek ağır ağır sahili adımlıyoruz. Çok konuşmuyoruz. Bir başka sefer, İnşirah Yokuşu’ndaki manolya ağacının karşısına geçmiş, duvar dibinde sohbet ediyoruz. Kelimesi kelimesine olmasa da, ‘Bu ağaçta insana kendisini evinde hissettiren bir şeyler var’ dediğimizi anımsıyorum. Sonra… Kadıköy vapurundayız, iyot kokusu saçlarıma, boynumdaki atkıya dolanıyor. Deniz şimdiki gibi göğün grisini içine hapsetmemiş, diri mavisiyle dalgalı. Peşimizde neşeli martılar var. Haydarpaşa göründü mü gözümüzü onun güzelliğinden ayıramıyoruz. Vapurdan hep en son biz iniyoruz. Vapura binmek dediğin oyuncaklarınla oynamaya doyamamak. Oyunumuzu yarıda bırakmak istemiyoruz. Neye güldüğümüzü anımsamıyorum ama bir an geliyor kendimizi durdurmakta zorlanarak gülüyoruz.
İstanbul Öyküleri 2

 

Murat Gülsoy / Bu Şehir Bir Uçurum

Evet, çocukluğumdan en çok hatırladığım dedemle şehrin içinde gezişimiz. Karaköy, Eminönü, Beyoğlu, Galata, Haliç, Piyer Loti… Cerrahpaşa’da doğmuş, şehrin insanıydı. Her yerini bilirdi; her taşını kaldırmış, her kapısını açıp kapamıştı sanki. Benim de öyle olmamı isterdi. Sanki İstanbul’da doğmuş büyümüş olmak yetemezdi, buralı olabilmek için onun tedrisinden geçmek gerekirdi. Her hafta sonu ya İstanbul tarafına inilecek ya Beyoğlu’na gidilecek… Öyle denirdi, İstanbul’a inmek…

İstanbul Öyküleri 1

Buket Uzuner / Karantina İstanbul

“Gemi Sarayburnu’na demirleyeli sekiz gün oldu. Kamaranın penceresinden bakınca hemen orada Topkapı Sarayı, biraz ötesinde Haliç, Galata Kulesi, İstiklal Caddesi. Karşıda Kız Kulesi, Üsküdar ve Kadıköy. Hani elimi uzatsam Sultanahmet’in minarelerine dokunuvereceğim, biraz zıplasam Ayasofya’nın kubbesindeyim, bir kement atsam Boğaziçi Köprüsü’nün üzerindeyim. Bu kadar tam ortasında ve içindeyken İstanbul’a ayak basmam yasak! Burada, on beş metrekare alana bedenen hapsolmuş vaziyetteyim! Upuzun sekiz gün ve sekiz gecedir bu gemide kapana kısıldık; tam 343 kişi.”

İstanbul Öyküleri 1

 

İstanbul Öyküleri kitaplarına buradan ulaşabilirsiniz.