Ramazan’a özel 12 ilahi hikâyeleri ile birlikte bu albümde: “Hikâyesi Olan İlahiler”

Ramazan’a özel 12 ilahi hikâyeleri ile birlikte bu albümde: “Hikâyesi Olan İlahiler”

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., Ramazan ayı vesilesiyle tasavvuf musikimizin 12 güzide ilahisini hikâyeleri ile birlikte tek albümde yayınladı. “Hikâyesi Olan İlahiler” adıyla yayınlanan albümün solistliğini, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ubeydullah Sezikli yaptı.

“Hikâyesi Olan İlahiler” isimli albümde, III. Murad, I. Ahmed, Yunus Emre, Nabi, Nureddin Cerrâhî, Yaman Dede ve Dede Efendi gibi güzide şair ve bestekârların, Allah ve peygamber sevgisiyle kaleme aldıkları güfte ve besteler yer alıyor.

“Uyan ey gözlerim gafletten uyan”, “Ben dervişim diyene”, “Ey Fatıma”, “Kaside-i Bürde”, “Kurban İlahisi”, “Yürük Değirmenler Gibi” ve “N’ola tacım gibi başımda taşısam” albümde yer alan ilahilerden bazıları.

Yüksek bir zevkin, yetkin bir sanat anlayışının mahsulü olan ve samimi bir hisle kaleme alınmış bu ilahilerinin hikâyeleri ise birbirinden ilginç.

İşte o ilahi ve hikâyelerden bazıları:

Sabah namazına kalkamayan hükümdarın sözleri: Uyan ey gözlerim, gafletten uyan!

Sultan III. Murad Allah ve Peygamber aşkıyla yaşayan bir Osmanlı hükümdarı olarak bilinir. Bu ilahinin sözleri, sabah namazına uyanamayan sultanın nefsini muhasebeye çekmesi neticesinde kaleme alınmıştır.

Polonyali Albert Bobowski’den bestekâr Ali Ufki Bey doğdu

Eser, Enderun’da eğitim görmüş ve Osmanlı müziğine önemli hizmetlerde bulunmuş Ali Ufkî Bey (1610-1675) tarafından bestelenmiştir. “Mecmuâ-i Sâz u Söz” isminde bir eseri bulunan Ali Ufkî Bey, aslen Polonyalı olup, İslamiyet’i kabulünden önceki adı Albert Bobowski’dir. “Uyan Ey Gözlerim Gafletten Uyan” isimli bu ilahi, bugün halen en çok bilinen ve icra edilen eserlerdendir.

Güfte: III. Murad / Beste: Ali Ufkî Bey

Uyan ey gözlerim gafletten uyan

Uyan uykusu çok gözlerim uyan

Azrâil’in kastı cânadır, inan

Uyan ey gözlerim gafletten uyan

Uyan uykusu çok gözlerim uyan

“yâ Hû” diyerek rüzgârı durduran Cerrahi dedesi / “DİL BEYTİNİ PÂK EDEN”

Sultan III. Ahmed (1703-1730), bir gün, Cerrahi tarikatı şeyhi Nureddin Cerrahi Hazretlerini dua etmesi için saraya çağırır ve onun ilminden, sohbetinden istifade etmek amacıyla geceyi de sarayda geçirmesini rica eder. İki sultanın saraydaki sohbeti devam ederken, şiddetli bir rüzgâr çıkar ve bütün kandilleri söndürür. Çerağcılar kandilleri yakmayı bir türlü başaramazlar. Bunun üzerine Nureddin Cerrahi Hazretleri pencereden rüzgâra doğru “yâ Hû” der ve rüzgâr diner, kandiller yanar. Şeyh hazretleri bu hadise üzerine “Dil Beytini Pâk Eden” güftesini söyler.

Güfte: Nureddin Cerrâhî / Beste: Anonim

Dil beytini pâk iden

Dervişi ankâ iden

Âlem-i lâhute giden

Mevlâ zikridir zikri

Yunus’un şiirindeki keramet “BEN DERVİŞİM DİYENE”

Menkıbeye göre, büyük Türk şairi Yunus Emre’nin bütün şiirleri, vefatından uzun yıllar sonra Molla Kasım adında bir kimsenin eline geçer. Molla Kasım dere kenarına oturur ve dine aykırı olduğu gibi çeşitli bahanelerle şiirlerin bir kısmını yakar, bir kısmını dereye atar. Şiirlerin geri kalanını da imha ederken bir şiirin son beyti gözüne ilişir: Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme / Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.

Bu kerâmet karşısında Molla Kasım Efendi, Yunus Emre’nin Allah dostu bir zat olduğunu anlar ve yakmadığı, suya atmadığı şiirleri bir hazine gibi saklar. Rivayete göre; Yunus Emre’nin yakılıp külü göklere savrulan şiirlerini kuşlar, dereye atılanlarını balıklar, kalanlarını da insanlar söylermiş.

Derviş Yunus bu sözü

Eğri büğrü söyleme

Seni sigaya çeken

Bir Molla Kâsım gelir

Dede Efendi’nin Son Bestesi “YÜRÜK DEĞİRMENLER GİBİ DÖNERLER”

Klasik Türk Müziği’nin en büyük bestekârları arasında kabul edilen Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi, bir Mevlevi dedesidir. Mevlevihane’de çilesini doldurduğu günlerde yaptığı bir besteyle Sultan III. Selim’in dikkatini çekmiş ve bu sayede sarayda itibar görmeye başlamış ve Enderun’da hocalık yapmıştır. II. Mahmud döneminde de devam eden bu durumu, tahta geçtiğinde henüz çok genç yaşta olan Abdülmecid döneminde değişmiştir.

“İsmail bu oyunun tadı kaçtı”

Sultan Abdülmecid’in Batı müziğine duyduğu ilginin Klasik Türk Müziği’ne verilen önemin önüne geçmesi karşısında Dede Efendi’nin rahatsızlık duyduğu bilinmektedir. Bu sebeple İsmail Dede Efendi’nin, talebesi olan Dellalzâde İsmail Efendi’ye “İsmail bu oyunun tadı kaçtı” dediği söylenmekte ve aynı yıl padişahın izniyle Hac vazifesi için kutsal topraklara gittiği bilinmektedir. Mekke’de kolera salgınına yakalanan İsmail Dede Efendi, bir Kurban Bayramı’nda doğduğu gibi, yine bir Kurban Bayramı’nda vefat etmiştir. Dede Efendi’nin son verdiği eser, Yunus Emre’nin haccı terennüm eden ‘Yürük Değirmenler gibi’ şiirinin bestesi olmuştur.

Güfte: Yunus Emre / Beste: Dede Efendi

Yürük değirmenler gibi dönerler

El ele vermişler Hakk’a giderler

Gönül Kâbe’sini tavaf ederler

Muhammed’in kösü çalınır burada

Derviş Yunus ider gör n’oldu bana

Aşkın muhabbeti dokunur cana

Aklını başına devşir divâne

Muhammed’in kösü çalınır burada

Görmedim ki efendim, nasıl yazayım? / EY MİHR-İ LÂYEZÂLİN MEHTÂB-I MÜSTENÎRİ

Cerrahi Âsitanesi Postnişîni İbrahim Fahreddin Efendi bir ada gezintisi sırasında dönemin önemli şairlerinden Hüseyin Sîret Bey’e “Sîret Bey! Hoş, iyi şairsiniz ama neden Peygamber Efendimiz’e dair bir şiiriniz yok?” diye sorar. Hüseyin Sîret Bey de mahcup ve mahzun bir halde “Görmedim ki efendim, nasıl yazayım?” diye cevap verir. Fahreddin Efendi tebessüm eder, “Görürsün, yazarsın inşaallah” diye dua eder.

“İşte şeyhim! Gördüm ve yazdım”

Hüseyin Sîret Bey, ertesi günün sabahında tekkeye gelir ve elindeki “Bende-i Nureddin

Cerrahi ve fahru’l-asfiya, âb-ı rûy-i kâmilîn, Şeyhim Fahreddin Efendi Hazretlerinin kabulü Hüseyin Hamdullah Sîret” notu ile “Ey mihr-i lâ yezâlin mehtâb-ı müstenîri” ilahisinin sözleri bulunan kâğıdı uzatıp “İşte şeyhim! Gördüm ve yazdım” der. Bu Naat-ı Şerif, yine Cerrahi Âsitanesi Postnişînlerinden Safer Dal Efendi tarafından bestelenmiştir.

Güfte: Hüseyin Sîret Özsever

Beste: Safer Dal

Asr-ı saâdetinde gelmek nasip olaydı

Görmüş olurdu billah Allah’ı görmeyenler

Bin yıl çalışsa âbid ma’buduna erişmez

Vuslat-saray-ı Hakk’a aşkın yegâne rehber

Mirâcım oldu cânân rüyada iltifâtın

Lutfet cemâl-i pâkin bîdâr iken de göster

...