İstanbul’un 100 Yılı
İstanbul’un 100 Yılı
İBB Kültür A.Ş., 20. yüzyılda geçirdiği sayısız değişiklikler sebebiyle tarihinin en hareketli dönemini yaşayan İstanbul’un 100 yılının en önemli olaylarını tek kitapta topladı.
1911 yılından başlayarak İstanbul’un Kültür Başkenti olduğu 2010 yılına kadar geçen yüzyıllık süreçte şehrin hafızasına yer etmiş, kimi zaman ise gözden kaçan olaylarının anlatıldığı kitap, Cumhuriyet tarihiyle ilgili bilimsel çalışmaları ve yayınları ile tanınan akademisyen Ali Satan tarafından kaleme alındı.
“İstanbul’un 100 Yılı” ismi ile yayınlanan kitapta, imparatorluğu ayakta tutmak için verilen büyük mücadeleden son kılıç alayına, İstanbul’a yapılan ilk hava saldırısından büyük göçlere, darbe sebebiyle inşası ertelenen Boğaz Köprüsü’nden metronun açılışına kadar pek çok olay yer alıyor.
Kitapta ayrıca Cumhuriyet rejiminin politikaları doğrultusunda şehrin yaşadığı değişiklikler, özellikle 1950’lerden sonra yaşanan iç göç ve beraberinde getirdiği sorunlar, 1970’li yıllarda yaşanan politik olaylar, 1980 sonrası ekonomiden günlük hayata kadar yaşanan büyük dönüşümler ilginç detayları ile birlikte okuyucunun dikkatine sunulmuş.
Günümüzde yeniden inşası ile gündeme gelen Taksim Kışlası’nın hikâyesinden, şehrin tarihinde kara bir leke olarak anılan 6-7 Eylül Olayları’na, “Saygısızlıkla Savaş Derneği” gibi şehirde saygı adabını kökleştirmek ve yaygınlaştırmak amacını taşıyan kuruluşlardan, Boğaziçi Köprüsü’nün inşası ile ilgili tartışmalara kadar birçok hususu ele alan kitap, şehrin yakın tarihini öğrenmek isteyenler için eşsiz bir referans niteliğinde.
İşte kitaptan bazı başlıklar:
1917
İstanbul’a Hava Saldırısı
İstanbul çok savaş ve saldırı gördü. Ancak ilk defa I. Dünya Harbi sırasında hava saldırısına maruz kaldı.
Karartma ve uçaksavar kelimeleri ile tanıştık
İtilaf devletleri Çanakkale Savaşı sırasında İstanbul’a hava saldırıları başlatmıştı. Çanakkale cephesi kapandıktan sonra da Limni, İmroz ve Semadirek adalarından İstanbul’a İngiliz tayyare saldırıları devam etti. 9 Mart’ta yapılan hava akınında Haliç tarafları bombalanmış, halk sokaklarda bu saldırıları izlemişti. Ancak 9-10 Temmuz’da yapılan hava saldırısı ağır tahribata sebebiyet verdi. Yavuz muharebe kruvazörü ve Yadigâr-ı Millet muhribi İstinye’de batırıldı. Harbiye Nezareti bombardımanında ise 25 er şehit oldu. Bu saldırı sonunda İstanbul’u korumak için “İstanbul Hava Savunma Komutanlığı” kuruldu. İstanbul “karartma”, “uçaksavar” ,“ışıldak”, “hava saldırısı alarmı” gibi yeni kavramlarla tanıştı.
1919
“Esir Şehrin İnsanları” Mitingde
Mondros Mütarekesi ertesinde İstanbul’da yapılan büyük mitingler Türk milletinin sesini dünyaya duyuruyordu. İzmir’in Yunanlarca işgali üzerine İstanbul’da Türk Ocağı ve Karakol Cemiyeti tarafından bir dizi gösteri düzenlendi. İlk miting 19 Mayıs 1919’da Fatih Belediye Dairesi önünde Tayyare Şehitleri Anıtı’nda gerçekleşti. Elli ila yetmiş bin kişinin katıldığı tahmin edilen bu miting alanı siyah renkli, ayyıldızlı beyaz bayraklarla donatıldı. Kalabalığın ön safında Askeri Tıbbiye ve Darülfünun öğrencileri yer alıyordu.
1920
İşgal İstanbul’u
İstanbul 13 Kasım 1918’den itibaren fiilen işgal altındaydı. 16 Mart’ta ise işgal resmileşti. İtilaf devletleri, İstanbul’da Osmanlı hükümetine paralel adeta hükümet gibi çalışan “işgal komiserlikleri” kurdular.
Vergiden yaz saati uygulamasına kadar her konu işgal konseyinde görüşüldü
İstanbul’un idaresi Fransız, İtalyan ve İngiliz devleti arasında paylaştırılmıştı. Askeri olarak belirli bölgeleri ve önemli kurumları kontrol etmenin ötesinde yüksek komiserlikleri kurmuşlardı. Yüksek komiserlikler Osmanlı hükümetinin bütün kararlarını denetliyor; kendi arzuları dışında siyasi, ekonomik ve askeri hiçbir karar alıp uygulamasına müsaade etmiyorlardı. Ayrıca üç işgal komiserinin bir araya gelmesiyle Müttefik Yüksek Konseyi oluşturuldu. Konsey toplantılarına Türk görevliler de zaman zaman çağrılıyordu. Konsey, gümrük vergilerinden yaz saati uygulamasına kadar her konuyla ilgileniyordu. İstanbul hükümeti ise çok ciddi bir mali sıkıntı içindeydi. Maaşlar üç dört ayda bir ödenebiliyordu. 1920 yılı sonu itibariyle 25 milyon liralık cari açık vardı.
1923
İstanbul Artık Başkent Değil
Lozan’da varılan mutabakata göre İtilaf devletlerinin İstanbul’daki askerleri 24 Ağustos’ta şehri boşaltmaya başladı ve 2 Ekim’de şehri terk ettiler. 6 Ekim’de Şükrü Naili Paşa komutasındaki Türk ordusu (3. Kolordu) büyük sevgi gösterileriyle İstanbul’a girdi. Böylece 16 Mart 1920’de başlayan resmi işgal üç sene altı ay on altı gün sonra son buldu. Düşman işgalinden kurtulan İstanbul, TBMM hükümetinin yürüttüğü dikkatli politikayla düşman askerlerinin çıkmasından on bir gün sonra 13 Ekim’de başkent unvanını Ankara’ya devretti.
1928
İstanbul’a yeni modern meydan: Taksim
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Taksim Meydanı henüz yoktu. Maksem binaları vardı, kışla vardı ama bir meydan yoktu. Taksim’e ilk olarak Şehremini Emin Bey zamanında müdahaleler oldu. Modern bir kent meydanına sahip olmak, Cumhuriyet’in toplumsal gelişme hedefine uygun düşüyordu. Cumhuriyet Anıtı İtalyan Heykeltıraş Pietro Canonica’ya yaptırıldı ve 8 Ağustos’ta açıldı. Anıtın etrafı mimar Giulio Mongeri tarafından dairesel formda düzenlendi.
1935
Ayasofya Artık Müze
Amerikalı Th. Whittemore, Ayasofya mozaiklerini gün yüzüne çıkarmak için Türk hükümetinden izin alarak 1932’de çalışmalara başladı. 1934’te bu çalışmalar devam ederken, Atatürk Ayasofya’nın müze haline getirilmesi yolundaki düşüncelerini dile getirdi. Milli Eğitim Bakanı Abidin Özmen, Vakıflar İdaresi’nden caminin bakanlığına devredilmesini istedi. 24 Kasım 1934’te Müzeler İdaresi’ne devredilen Ayasofya 1 Şubat’ta da müze olarak ziyarete açıldı.
1936
Cumhurbaşkanlığı Florya Deniz Köşkü 48 Günde İnşa Edildi
İstanbul 1936 yazında yeni bir esere kavuştu. Florya Plajı’na Cumhurbaşkanlığı Köşkü yapıldı. Planlarını Mimar Seyfi Arkan’ın çizdiği köşkün proje çalışmalarına bir sene önce başlanmış, yapımı ise 48 günde tamamlanmıştı. Mimar Seyfi Arkan erken Cumhuriyet dönemi mimarlığı içinde modern mimari üslubunun temsilcisidir. Denize direkler üzerine oturtularak inşa edilen tek katlı yapı 90 metrelik bir köprüyle karaya bağlandı. Köşk ana bina, başyaverlik, genel sekreterlik ve servis yapılarından oluşmaktadır. İki dikdörtgenin birbirini dik kesmesi ile oluşan köşkte Atatürk’ün özel dairesi, salonu, çalışma odası ve misafir odaları bulunmaktadır. Atatürk’ün vefatından sonra da cumhurbaşkanları tarafından kullanılan köşk ve ek yapılar 1988 yılında TBMM Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı’na devredildi. Köşk halen ziyarete açıktır.
1940
Karartma ve Sansür
II. Dünya Savaşı’nın 1939’da patlak verip 1940’ta Balkanlar’a sıçraması Türkiye’yi hareketlendirdi. Bakanlar Kurulu 22 Kasım 1940’ta İstanbul, Kocaeli ve Trakya illerinde bir ay süreyle sıkıyönetim ilan etti. Aynı günlerde bu şehirlerde karartma uygulamaları zorunlu hale getirildi. Alınan önlemler çerçevesinde belirli meydanlar dışında tüm sokak lambaları söndürüldü, zaruri olarak yananlar da maskelendi. Evlerin, dükkânların ve vapurların perdelerinin sıkıca örtülmesi, otomobillerin farlarının maviye boyanması zorunluluğu getirildi. 11 Aralık’ta bu önlemler kaldırılsa da zaman zaman tekrar gündeme geldi. Ayrıca bombardıman ve savaş ihtimaline karşı halkın eğitilmesi için sivil savunma tatbikatları başlatıldı.
1941
Pera Palas’ta Suikast
II. Dünya savaşı sırasında İstanbul’da casuslar savaşı yaşanıyordu. İngiltere’nin eski Sofya Elçisi Rendell, İstanbul’a yaptığı bir seyahat sırasında Pera Palas Oteli’nde suikast girişimine uğradı. 11 Mart’ta otelin girişinde patlayan bomba dört kişinin ölmesine, yirmi bir kişinin yaralanmasına yol açtı. Rendell patlamadan az önce odasına çıkmış olduğundan kurtuldu. Yapılan araştırmada patlamaya Bulgaristan sınırında elçiliğe ait valizlerin arasına karıştırılan bombalı bir çantanın sebep olduğu anlaşıldı. Yine aynı şekilde ikinci bir bomba da etkisiz hale getirildi. Rendell bu olaydan Bulgaristan’ı sorumlu tuttuğunu açıkladı.
1942
Ekmek Karneyle
Savaş şartları, savaşa girmeyen Türkiye’yi etkiliyordu. II. Dünya Savaşı’nda hafızalarda kalan önemli olaylardan biri 14 Ocak tarihinden itibaren İstanbul’da ekmeğin karneyle satılmaya başlanmasıydı. Aylık olarak düzenlenen karnelerde her gün için fişler bulunuyordu. Ailedeki kişi sayısına ve kişilerin yaş durumuna göre alabilecekleri ekmek miktarı yazıyordu. Gününde kullanılmayan fişler ertesi gün geçerli olmuyordu. Ellerinde ekmek karnesi bulunanlar günlük istihkaklarını herhangi bir fırından veya tevzi yerinden alıyorlardı.
Uygulama 4 yıl boyunca devam etti
Kişi başına günlük istihkak yedi yaşına kadar olan çocuklar için çeyrek ekmek (187,5 gr.), yetişkinler için yarım ekmek (375 gr.), ağır işçiler için tam ekmek (750 gr.) idi. Nisan ayında yetişkinlerin günlük istihkakı 175 grama, Mayıs ayında ise 150 grama düşürüldü. Haziran ayında ise 300 grama çıkarıldı. Ekmek dağıtımı iki seneyi aşkın süre boyunca bu ölçülerde devam etti ve Eylül 1944’te yetişkinlerin istihkakı 375 grama çıkarıldı. Ocak 1945’te 450 gram oldu. Karne uygulaması ancak 8 Eylül 1946’da kaldırılabildi.
1944
Işık Yakmak, Pasta Yapmak, Hatta Otomobile Binmek Serbest
İstanbul savaşa girmemesine rağmen savaşın ağır şartlarını uzun seneler yaşadı. 1944 yılı sonbaharında şehir hayatında kısmi rahatlama sinyalleri görüldü. 1 Kasım’da unlu gıda maddelerinin imaline getirilen yasak kaldırıldı; pasta ve unlu mamullerinin yapılması 1942’de kanunla yasaklanmıştı. 2 Kasım günü karartma tedbirleri de kaldırıldı.
Tasarruf için tek çift plaka uygulaması
İstanbul Belediyesi’nin yaptığı açıklamaya göre 8 Kasım’dan itibaren ışıklar yakılabilecekti. 3 Kasım’da İstanbul’da özel otomobillerin trafiğe çıkmasına izin verildi. Motorlu özel araçların trafiğe çıkışı 22 Kasım 1940’ta yasaklanmış, daha sonra yasak ticari araçları da kapsayacak şekilde genişletilmişti. Petrol tasarrufu sağlamak için savaş yıllarında tek-çift plaka uygulaması yapılmıştı.
1945
İstanbul’da Saygısızlıkla Savaş Derneği
Prof. Dr. Zeki Zeren başkanlığında Temmuz 1945’te kurulan Saygısızlıkla Savaş Derneği, İstanbul’da kısa sürede büyük ilgi gördü. Vali ve Belediye Reisi Lütfi Kırdar derneğin fahri başkanıydı.
Saygılılar saygısızlardan çekindi
Derneğin amacı “İstanbul şehrinde ileri, medeni bir şehir topluluğu yaşayışının gerektirdiği karşılıklı saygı adabını kökleştirmek ve yaymak için çalışmak”tı. Yedi sene faaliyetlerine devam eden dernek 1952’de kendini feshetti. Dernek Başkanı Zeki Zeren, Cumhuriyet gazetesine İstanbul’un sosyokültürel hayatı için son derece önemli olan şu değerlendirmede bulunuyordu: “Son senelere kadar İstanbul’da hoş bir atmosfer vardı ki münevverlerimiz bu havaya hâkimdi. Bu maalesef son senelerde hissedilir şekilde de değişti. Şehirde saygısızlar çoğaldı. Bunun üzerine biz münevverlerimize cesaret vermek istedik. Ne yazık ki münevverlerimiz yani saygılılar, saygısızlardan çekindiler. Onlarla mücadeleye girişmektense temas etmemeyi tercih ettiler…”
1950
Eyüb Sultan Türbesi açıldı
17 Şubat 1950 tarihinde TBMM’ye 1925 tarihli Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Bir Takım Unvanların İlgasına Dair Olan 677 Sayılı Kanun’un 1. maddesine bir fıkra eklenmesi teklif edildi ve bu teklif 1 Mart’ta kabul edildi. Bu kanun, türbelerden, Türk büyüklerine ait olanlar ile büyük sanat değeri bulunanların halka açılabileceğini öngörüyordu.
“Burada yatanların ruhu şehrimize ve aziz yurdumuza saadetler getirsin.”
24 Mart’ta 20 türbenin açılmasına izin verildi. 1 Eylül 1950’de Eyüb Sultan Türbesi merasimle açıldı. Açılışta Vali ve Belediye Reisi Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay bir nutuk verdi. Türbenin tarih ve sanat açısından önemini vurguladıktan sonra şunları söyledi: “Bugün milletimiz inkılabını tamamen özümsemiştir. İrtica artık hortlayamaz. Din kötülerin elinde alet olamaz. Eyüplüler, siz sinenizde memlekete hizmet etmiş kahramanları taşıyorsunuz. Şöhretli âlim Ali Kuşçu’nun da mezarı Eyüp’tedir. Burada yatanların ruhu şehrimize ve aziz yurdumuza saadetler getirsin.”
1952
İstanbul’da Klakson Yasağı
İstanbul Valisi ve Belediye Reisi Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, İstanbul tarihine “hoş hatıralar” bırakmayı başaran idarecilerdendi. Giderek artan trafik sorununun yarattığı gürültü kirliliğini önlemek amacıyla 1952 yılında şehirde motorlu vasıtaların klakson çalmasını yasakladı. Halk tarafından memnuniyetle karşılanan bu yasak İstanbul’u sinir bozucu gürültüden kurtarmış, hatta trafik kazalarının azaldığı dahi ileri sürülmüştü.
Cezalarla Haseki’ye klakson katı inşa edildi
İstanbul il hudutları içinde klakson çalan araçlar polis tarafından durdurularak ceza kesiliyordu. Gökay, klakson cezasından toplanan parayla Haseki Hastanesi’ne bir kat inşa ettirmiş ve bu kata “klakson katı veya klakson pavyonu” denmişti. İstanbul’da başlayan bu yasak Roma ve Paris’e de sıçramış, ardından New York Belediyesi klakson çalanlara ceza getirmişti. Gökay’ın görevden ayrıldığı 1957 yılına kadar devam ettirdiği bu uygulamaya ondan sonra devam edilmemiştir.
1953
İstanbul’un İlk Uluslararası Havalimanı Açıldı
1930’lu yıllarda askeri amaçlara hizmet eden, 1938’de İstanbul-Ankara seferlerinin başlamasıyla sivil havacılığa da hizmet vermeye başlayan Yeşilköy Havaalanı, uluslararası normlara uygun olarak yeniden inşa edilmek üzere 1947’de Amerikan Westinghouse-IG White firmasına ihale edildi.
1985’te Atatürk Havalimanı oldu
1949’da başlayan yapım çalışmaları 1 Ağustos 1953’te tamamlandı ve 12 bin metrekarelik bir alanı kaplayan havaalanı yılda 500 bin yolcuya hizmet verebilecek bir kapasiteye kavuşturuldu. 1 Ağustos’ta hizmete açılan havaalanına önce Yeşilköy Havalimanı adı verildi; 1985 yılında adı Atatürk Havalimanı olarak değiştirildi.
1959
Avrupa Ödülü İstanbul’un
Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin mahalli idare ve belediye temsilcileri 25 Ocak 1960’ta Strasburg’da “Avrupa Evi” denen binada 3. yıl toplantısı yaptı. Toplantıda bir önceki yıl için imar çalışmaları ile önde gelen şehir için İstanbul aday gösterildi ve “Avrupa Mükâfatı-Prix de I’Europe” oybirliğiyle İstanbul’a verildi. Mükâfatı İstanbul Belediye Başkanı Kemal Aygün, Avrupa Konseyi Avrupa Mükâfatı İstişare Komisyonu Başkanı M. Van Cauvelaret’in elinden aldı.
1960
İhtilal ve İstanbul
27 Mayıs’ta Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koydu. İstanbul Valisi Ethem Yetkiner ve Belediye Başkanı Kemal Aygün görevlerinden alındı ve yerlerine vali ve belediye başkanı olarak Orgeneral Refik Tulga atandı. 29 Mayıs’ta Ankara’da tutuklanan 150 DP’li uçakla İstanbul’a getirilip Yassıada’ya götürüldü.
1 Haziran’da aralarında sekiz milletvekilinin de bulunduğu 40 kişi gözaltına alınarak Davutpaşa Kışlası’na götürüldü. 8 Haziran’da Taksim ve Beyazıt meydanlarında on binlerin katıldığı orduya destek mitingleri yapıldı. 9 Haziran’da, 28-29 Nisan’da öğrenci olaylarında ölen Turan Emeksiz ve Nedim Öztoprak’ın cenazeleri büyük bir törenle Ankara’ya gönderildi. Ertesi gün devrim şehitleri olarak Anıtkabir yamaçlarında törenle toprağa verildiler. 10 Haziran’da Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes uçakla Yeşilköy’e getirilip yargılanmak üzere Yassıada’ya gönderildi. Yassıada’da kurulan Yüksek Adalet Divanı’ndaki yargılamalar 14 Ekim’de başladı.
1972
Fırtına 1 Operasyonu
İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı aranan ve İstanbul’da bulundukları sanılan kanun kaçaklarının yakalanabilmesi için 22 Ocak’ta Fırtına1 adlı bir operasyon başlattı.
23 Ocak günü saat 03.00-18.00 saatleri arasında sokağa çıkma yasağı kondu. Takriben 85 bin asker ve polisin yaklaşık 270 bin binada ve 510 bin dairede yaptığı aramada sıkıyönetim komutanlıklarınca aranan beş kişi yakalanırken, çeşitli tip ve çapta yirmi adet silah ile 1.516 adet mermi ele geçirildi. Operasyonu İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün komuta etti.
1973
İki Kıta İlk Defa Birleştirildi
İstanbul Boğazı’na köprü yapma fikri tarih boyunca hep var olmuş ve bu hususta onlarca proje yapılmıştır. Cumhuriyet döneminde ilk köprü fikri 1931’de Nuri Demirağ tarafından gündeme getirilmiş, Atatürk’ün uygun görmesine rağmen Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya’nın karşı çıkmasıyla gerçekleşmemiştir.
Boğaz Köprüsü için ciddi teknik çalışmalar Demokrat Parti döneminde tamamlandı. Karayolları, 1958’de Beylerbeyi ve Ortaköy’de sondaj faaliyetlerine başladı. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi bu süreci durdurdu.
Yabancı firmalar köprüyü Cumhuriyet Türkiye’sine mi yutturdu?
Yeniden demokrasiye geçişle beraber köprü fikri tekrar gündeme alındı ve fizibilite raporları hazırlandı. 1963- 1970 arasında proje teknik ve ekonomik açılardan geliştirildi. 1968 yılı bütçesine ve 2. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na girdi. Ancak CHP ve Türkiye İşçi Partisi başta olmak üzere mimar ve mühendis odaları, basının bir kısmı ve bazı öğrenci dernekleri köprünün lüks ve faydasız olduğunu iddia ediyordu. Mimarlar Odası, yayınladığı broşürde, “yabancı firmaların Sultan Abdülhamid’e satamadıkları Boğaz Köprüsü’nün Cumhuriyet Türkiye’sine yutturulmasına karşı” olduğunu beyan ediyordu. Tartışmalara rağmen Asya ile Avrupa’yı birleştirecek yüzyılların hayali olan köprünün temeli on yıllık bir gecikmeyle nihayet 20 Şubat 1970 saat 11.53’te top sesleriyle Beylerbeyi’nde atıldı. İstanbul ve çevre illerden bu töreni izlemeye yaklaşık 10 bin kişi gelmişti.
Cumhuriyet’in 50. yılında açıldı
Boğaz Köprüsü’yle beraber I. Çevreyolu ve Haliç Köprüsü de yapıldı. Boğaziçi Köprüsü 30 Ekim 1973 günü, Cumhuriyet’in 50. yılında, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından törenle açıldı. Törene katılan on binlerce vatandaş köprüden yürüyerek Asya’dan Avrupa’ya geçti.
1980
12 Eylül’de Ordu İstanbul’a da El Koydu
12 Eylül idaresi, “yansız idare” iddiasıyla sadece merkezi hükümeti değil merkezin taşra örgütü ve seçilmiş yöneticilerini de hızla görevden aldı. Milli Güvenlik Konseyi, 3 numaralı bildirisiyle belediyeleri, vatandaşların birlik, düzen ve sağlığının korunmasında birinci derecede sorumlu tuttu. 25 Eylül’de bütün il genel meclisleri ile belediye meclisleri feshedildi. Belediye başkanlarının görevlerine de son verildi. Seçilmiş İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil de görevden alındı ve yerine Harp Akademileri Komutanı Korgeneral İsmail Hakkı Akansel atandı.
İstanbul’da 15 Eylül’den itibaren gece 24.00-05.00 arasında sokağa çıkma yasağı konuldu. Yasak saatler içinde karayoluyla İstanbul’a gelecek olanlar Trakya’da Silivri, Çatalca; Kocaeli tarafından gelenler ise Tuzla, Samandıra kontrol noktalarında yasak bitim saatine kadar bekletileceklerdi.
15 Eylül’de Kotil, yeni başkan Akansel’e belediye hakkında brifing verdi. Partilerin ve bazı meslek kuruluşlarının İstanbul başkanlarının evlerinden çıkmamaları Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından kendilerine bildirildi. Gaziosmanpaşa’daki Hasdal, Sarıgazi’deki Alemdağ, Beykoz’daki Kabakoz ve Üsküdar’daki Selimiye Kışlaları geçici tutukevi olarak kullanıldı.
İstanbul İkiye Bölünecekti
Dönemin İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, ihtilal olduktan sonra İçişleri Bakanlığı’nda yapılan bir toplantıya yüz sayfalık bir rapor sunarak İstanbul’un Asya ve Avrupa yakalarının ayrı ayrı iki vilayet olarak yönetilmesi gerektiğini bildirdi; Örnek olarak New York ile New Jersey’i verdi. Konu, üzerinde çalışılmak üzere komisyona havale edildi ve dokuz ay sonra uygun görülmedi.
1984
Büyükşehir Belediyesi Kuruldu
8 Mart’ta Büyükşehir Belediye Kararnamesi kabul edildi. 23 Mart’ta Büyükşehir Belediyesi Yönetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yayınlandı. İstanbul, Ankara ve İzmir Büyükşehir belediyeleri kuruldu. 3030 sayılı yasaya göre metropol alanı içinde her ilçenin bir belediyesi bulunmaktaydı ve büyükşehir belediyesi tüm ilçeleri kapsamaktaydı. 25 Mart 1984’te yapılan yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığını Anavatan Partisi adayı Bedrettin Dalan kazandı.
ANAP’ın iktidar, Turgut Özal’ın başbakan olduğu bu dönemde yeni yasanın kazandırdığı idari özerklikle İstanbul’da Menderes’ten sonra ikinci bir imar hareketi yaşandı. Dünya Bankası’nın desteğiyle Haliç’in temizlenmesi ve iki yakasının sanayi tesislerinden kurtarılarak yeşil alana dönüştürülmesi, Boğaz’da “kazıklı yollar” ile trafiği rahatlatma çabaları, Boğaziçi’nde ve şehrin kuzeyindeki orman alanlarının yapılaşmaya açılması gibi önemli icraatlar gerçekleştirildi.Boğaz’a ikinci köprü süratle yapıldı.
1994
İstanbul’un Yeni Belediye Başkanı: Recep Tayyip Erdoğan
27 Mart’ta yapılan yerel seçimlerde oy patlaması yapan Refah Partisi büyük bir zafer kazandı. Seçmenlerin yüzde 92,2’sinin oy kullandığı seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığını RP adayı Recep Tayyip Erdoğan kazandı.
Bu dönem İstanbul’un temel sorunlarının köklü çözümü için ciddi yatırımların yapıldığı bir dönem oldu. Öncelikle İSKİ ele alınarak İstanbul’un su sorunu kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturuldu. İstanbul’da artık “su kesintisi” arızi hale geldi ve hayatın parçası olmaktan çıktı.
Kanalizasyon, Haliç’in temizlenmesine devam edilmesi, trafiği rahatlatacak alt ve üst geçitler, kavşaklar süratle yapıldı. Yine bu dönemde Park ve Bahçeler Müdürlüğü ciddiyetle ele alındı ve İstanbul’un park, bahçe ve yol kenarındaki yeşil alanları bakımlı hale getirildi.
2000
İstanbul Metroya Kavuştu
Temeli 1991 yılında Nurettin Sözen tarafından atılan İstanbul metrosunun Taksim-Levent hattı 16 Eylül’de hizmete açıldı. Törende bir konuşma yapan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfit Gürtuna, toplam güzergâh uzunluğu 8.439 metre olan metronun 631 milyon dolara mal olduğunu söyledi.
2003
Küresel Terör İstanbul’u Vurdu
15 Kasım’da Neve Şalom ve Beth İsrael sinagoglarına cumartesi duası sırasında eşzamanlı olarak intihar saldırılarında bulunuldu. Bombalama olaylarında iki eylemci dâhil toplam 25 kişi öldü, 300’den fazla insan yaralandı, 110 bina hasar gördü. Ertesi gün İsrail Dışişleri Bakanı Silvan Şalom olay yerinde incelemelerde bulundu. Aynı gün Başbakan Tayyip Erdoğan sinagogları ziyaret edip Musevi cemaatine başsağlığı diledi.
16 Kasım’da Mısır’da yayınlanan El Kudüs El Arabî gazetesine gönderilen bildiride saldırıları El Kaide üstlendi. Bu saldırıların şoku atlatılmamıştı ki 20 Kasım günü İstanbul korkunç patlamalarla sarsıldı. İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosluğu ile HSBC Bank Genel Müdürlüğü’ne intihar saldırıları yapıldı. Patlamalarda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları sanatçısı Kerem Yılmazer, İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosu Roger Short, konsolosluk görevlisi Lisa Havorthin ile iki intihar eylemcisinin de aralarında bulunduğu 33 kişi öldü, 450 kişi yaralandı. Konsolosluk ve HSCB Bank binası ağır hasar gördü. Patlamalar uluslararası tepkilere neden olurken dünya borsalarında dalgalanmaya yol açtı. El Kaide örgütünün Ebu Hafız El Masri Tugayları 21 Kasım’da yayınladıkları bildiride, saldırıların sorumluluğunu üstlendi.