Işık Doğudan Gelir

Işık Doğudan Gelir

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen “Işık Doğudan Gelir” başlıklı panel, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda gerçekleştirildi.

Programa, İBB Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen, İBB Kültür Müdürü İsmet Gülen ve Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Kütük de katıldı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen, panelin açılışında yaptığı konuşmada, programda ele alınacak olan konunun son derece önemli ve hayatî bir konu olduğunu vurguladı. Şen, şöyle konuştu:

Şen: Bu toplantının öncü bir başlangıç olacağına inanıyorum

“Kültürel olarak baktığımızda, son derece köklü, son derece güncel ve milletimizin geleceğini son derece ilgilendiren bir konuda, önemli bir toplantı gerçekleşecek. Ve bu sahanın yüreği yanık, kafası dolu, önemli insanları, bize bazı hatırlatmalarda, bilgilendirmede bulunacaklar. Bu toplantının gerçekleşebilmesi için aylardır heyecanını bizimle paylaşan ve bu toplantının gerçekleşmesine öncülük eden sevgili Gülper Refiğ’e huzurlarınızda bir kere daha teşekkür etmek istiyorum.

Batı, Batılılaşma, Batıcılık, nasıl tanımlarsak tanımlayalım, bizim öncelikle çözmemiz gereken bir konu. Bu konuyu çözerken, anlamaya çalışırken ve hem kendimize hem dışarıya anlatmaya çalışırken, hiçbir utanacak tarafımız olmadığını, kültürümüzün bu konuda pir ü pak olduğunu, alnımızın açık olduğunu, büyük bir gururla, bilgiyle paylaşmamız lâzım. Ve bu konudaki bilgilerimizi ne kadar çok insanımızla paylaşırsak, kafalarımıza yerleşmiş olan kirleri biraz daha temizlemiş ve daha berrak kafalı hâle gelmiş oluruz. Bu toplantının, bu noktada önemli bir öncülük edeceği inancıyla hepinize tekrar selâm ve sevgilerimi sunuyorum.

Yılmaz: Tevhid kavramı, birlikte var olmayı birlikte getirmişti

Panelin ilk konuşmacısı Nazende Yılmaz, İslâm mimarisinin belli örneklerinden hareketle, birlikte yaşama, birlikte var olma özelliklerinin mekânlara nasıl yansıdığını anlattı.

Batı terminolojisindeki “Co-Existence” yani “birlikte var olma” tabirinin bizim medeniyetimizde karşılığı olmadığını belirten Yılmaz, “Neden yok? Çünkü bunu izah etmek için bir ihtiyaç yok. Kültürlerde hepimizin bildiği gibi kelimeler, belli kültürel ihtiyaçlar üzerine gelişiyor. Tevhid kavramı üzerinde olan bir medeniyette ister istemez birlikte var olmayı ayrı bir şekilde ifade etmeye (zaten var olduğu için) ihtiyaç duymuyor diye düşünüyorum” diye konuştu.

Nazende Yılmaz, daha sonra İslâm şehir mimarisi, Osmanlı konut mimarisi, cami mimarisi, Batı müziğinin İslâm mimarisinde ağırlandığı mekânlar ve tekke mekânlarındaki birlikte var olma özellikleri konusunda örnekler verdi.

Toktamış: Batı, olmayan bir Şark'ı güçlü bir imge hâline getirdi

Kumru Toktamış da, Batıda değişen Müslüman kadın imajları başlıklı tebliğini sundu. Toktamış, tarihin çeşitli dönemlerinde değişim gösteren Batıdaki Müslüman kadın imajının (algı ve intibaların), gerçekler kadar etkili olduğunu ifade etti. “Olmayan bir Şark’ı (Doğu’yu) kafasında yaratıp, bunu güçlü bir imge hâline getiren Garp’tan (Batı’dan) bahsedeceğim” diyen Toktamış, oryantalist görsellerden örnekler vererek başladığı tebliğinde, 21. yüzyıldaki Müslüman kadın imajlarını ve oryantalizme ve gelenekçiliğe meydan okuyan Müslüman kadınlardan birkaç örnek verdi.

Verilen aranın ardından, panelin ikinci bölümüne geçildi.

Refiğ: Madem antik Yunan uygarlığın beşiğiydi, Büyük İskender, neden Doğu'ya gitti?

Gülperi Refiğ ise, “Batı müziğinin kaynağı Endülüs” başlıklı tebliğini sundu.

Jack Goody’nin, “Tarih Hırsızlığı” isimli kitabında bu kavramı, “Tarih hırsızlığı, tarihin Batı tarafından ele geçirilişidir. Bu da, geçmişin Batı ölçeğinde olup bitenlerle ele alınıp, kavramsallaştırılıp sunulması ve dünyanın geri kalanına dayatılması” şeklinde tanımladığını belirten Refiğ, tarihin, anlatıldığından farklı olduğuna dair bilgiler verdi.

“Medeniyet” kavramının, Grekler, Romalılar, Eski ve Yeni Ahit’in ehl-i kitabı ve Rönesans’tan ibaret görüldüğüne ve Doğu’nun, medeniyetin dışında kabul edildiğine işaret eden Refiğ, “uygar insan” anlayışının emperyalist Batı’daki şekillenme sürecini anlattıktan sonra, bu algının, kendi tarihlerindeki bilgilerle bile çeliştiğini ifade etti.

5. yüzyılda Atina’nın nüfusunun 150 bin olduğunu, bunun 40 bininin erkek ve hür vatandaş, 110 bininin ise kadın ve köle olduğunu belirten Refiğ, “Hiçbir hakları yok. En küçük hakları bile yok ve işte demokrasi oyunu, bu düzen içerisinde oynanıyor” dedi.

Önyargılarla algı yönetimine tarihten örnekler veren Refiğ, Homeros’un İlyada Destanı’na işaret ederek, “Akhalar, kalkıyorlar gemilerle gidiyorlar. O sarışın Helena için mi gidiyorlar? Akhalarda, koskoca Pelepones yarımadasında bir tane sarışın, güzel kadın yok mu? Bir Truva medeniyeti yok oluyor gidiyor. E, bunu Homeros anlatıyor!..” dedi.

Gülperi Refiğ, bir Grek değil Makedon olan Büyük İskender’in, hocası Aristo’yu da yanına alarak Doğu’ya gittiğini belirterek, şöyle konuştu:

“Acaba İskender, Doğu’ya niçin gidiyor? Mademki antik Yunan, bütün medeniyetin, insanlığın beşiği, İskender niçin bir Pers kızı ile evleniyor ve ondan sonra Hindistan’a yöneliyor? Tam Hindistan içlerine kadar giremedi ve neticede Babil’e gelip bir Doğu imparatorluğu kuruyor. Yani, tarihte ilk defa, Doğu ile Batı’nın birleştiğini görüyoruz. İskenderiye Kütüphanesi, bütün kadim Hint, Pers, Mısır medeniyetindeki bütün ilim ve felsefe dokümanlarının toplandığı bir kütüphane. Onları topluyor ve Babil’de kurduğu imparatorlukta da, daha sonra Endülüs’te göreceğimiz Hristiyan krallarda olduğu gibi, Doğulu kıyafetleriyle geziyor. Bir Doğu imparatorluğu kuruyor, çünkü İskender çok iyi biliyor ki, bilim ve medeniyet Doğu’dan geliyor.”

Refiğ, İskenderiye Kütüphanesi’nin, 700 yıl sonra fanatik Hristiyanlar tarafından yakıldığını, bundan 25 yıl sonra da bir kadın matematikçi, fizikçi olan Hipatya’nın, keşişler tarafından vahşice öldürüldüğünü kaydetti. Refiğ, “Eflatun Mısır’a gitmiştir, hocaları Mısırlıdır. Bunlar katiyen dile getirilmez” dedi.

Daha sonra müzik konusuna geçen Gülperi Refiğ, Dünya tarihinde ilk konservatuvarın, Harun Reşid zamanında İbrahim El-Mavsili tarafından kurulduğunu, onun oğlu İshak El-Mavsili’nin de, El-Kındî ile birlikte, müziğin ses skalalarına Öklit teorilerini uyguladığını söyledi. Refiğ, “Ve onun öğrencisi Ziryab, Endülüs’e gider ve Avrupa’ya tarihinde ilk defa seküler müzik götürür” dedi.

Alman Edebiyatçı Goethe’nin Alman filozof Schopenhauer’a yazdığı mektupta “Yaşamın anlamını ve gücünü hangi yolla ararsak arayalım, bizler, hepimiz İslâm içre yaşıyoruz” dediğini, bir başka beyanında da “Allah’ın Kur’ân’da söylediği her şey hakikattir” dediğini aktaran Refiğ, Fransız düşünür ve yazar Roger Garaudy’nin “Endülüs’teki kusursuz akıl ve muhakeme gücünden kaynaklanan yepyeni bir dünya, tanrı ve insan anlayışı ve amacı ortaya çıktı. Bu da deneysel bilime yol açtı” dediğini kaydetti. Refiğ, İngiliz filozof Roger Bacon’ın da bu deneysel bilimi Avrupa’ya yaydığını söyledi.

Oksitanyalı saz şairlerinin Endülüs müziğindeki Allah aşkı temasını alıp kadın aşkına dönüştürdüklerini belirten Refiğ, antik Yunan’dan yüzyıllar sonra bu sayede “kadın”ın tekrar sultanlaştığını ifade etti. Refiğ, 18. yüzyılda “ekonomi” kavramının ortaya çıktığını; ekonomi ile birlikte, servet edinmeyi ahiret selâmetinin önünde engel olarak gören ve faizi haram gören anlayışın ortadan kalktığını, ekonominin ahlâkla bağlarını koparttığını, 19. yüzyılda da bütün değerlerin üzerine çıktığını, dünyanın da bu hâle geldiğini söyledi. Refiğ, “Niçin? O Endülüs inancını, o felsefeyi, o muhteşem birlik beraberlik anlayışını kaybettiğimiz için” dedi.

Gülperi Refiğ, konuşmasının sonunda Endülüs etkisindeki müziklerden bölümler dinletti.

Programın sonunda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen, katılımcılara çiçek takdim etti.