Hediyem İstanbul’dan İsmail Bülbül yapımı 3 özel ürün: Miğfer, kalkan, at alınlığı

Hediyem İstanbul’dan İsmail Bülbül yapımı 3 özel ürün: Miğfer, kalkan, at alınlığı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş.’nin hediyelik eşya markası olan Hediyem İstanbul, tombak sanatçısı İsmail Bülbül’e, ebced hesabı ile tasarlanmış koleksiyonerlere özel yeni ürünler hazırlattı.

Kalemkâr ve tombak sanatçısı İsmail Bülbül, İBB Kültür A.Ş.’nin Hediyem İstanbul markasına özel minyatür bakır miğfer, kalkan ve at alınlığı üretti. Bu üç ürünün hikâyeleri Ebced hesabı ile oluşturulan bir kompozisyonla eserlere aktarıldı. Sınırlı sayıda üretilen eserler, hiçbir teknolojik alet kullanılmadan 16. yüzyılda kullanılan aletlerle ve o dönemki uygulanış şekliyle yapıldı. Eserlerin desenleri yine sanatçı tarafından üretilen 300 farklı çelik kalem ve elmas kalemle işlendi.

İki hükümdarlığın yükselişinin anlatıldığı miğfer

Hediyem İstanbul’a özel olarak 26x10 cm olarak üretilen minyatür miğferin tepesindeki formlar, 16 Türk devletini temsilen 16 dilimden oluşuyor. Selçuklu ve Osmanlı dönemi süsleri ile bezeli miğferde bulunan Selçuklu deseni geçmeli “Y’’, yükselişi temsil ediyor. Osmanlı’nın en büyük yükselişi ise Yavuz Sultan Selim Han döneminde olduğundan miğferde bu desen de kullanılmış.

İlâhî desteğin sembolü kalkan

26x16 cm. olarak üretilen bakır kalkanın alt kaidesinde yine 16 dilim göze çarpıyor. Kalkandaki gül bezemesi ise, Osmanlı’nın geçilemez denilen Sina Çölü’nü geçmesi, hilafeti Türklere nakletmesi, geçiş esnasında  Hz. Muhammed’in orduya mihmandar olarak nasip olması sebebi ile o Sultan’a kalkan olan ilâhî desteği temsilen işlenmiş. Güllerin arasında olan Selçuklu “Y” desenleri yine yükselişi temsil ediyor.

Hadis ve rivayetlerle form bulan at alınlığı

26x5 cm. olarak üretilen at alınlığının üzerindeki desenin hikâyesi, Yavuz Sultan Selim ile Hasan Can arasında geçtiği rivayet edilen bir konuşamaya dayanıyor. Sina çölünü geçerken atından inip yaya yürüyen sultana Hasan Can, gelip sebebini sorar. Yavuz Sultan Selim’in “Önümde Hz Muhammed (s.a.v) bana yol gösterirken ve kendisi yaya olarak yürürken ben nasıl at üstünde giderim?’’ dediği rivayet edilir. Bu sebeple at alınlığının aşağıya doğru akan kısmında Nal-ı Şerif (Peygamber Efendimizin ayak izi) olan formda rumiler mevcuttur. Üst kısmında hilâl ve hilâl içinde güller vardır. Bu desenler, Yavuz Sultan Selim ile birlikte halifeliğin Türklere geçişini temsil etmektedir.

At alınlığında hilâl olmasının sebebi ise Peygamber Efendimizin bir hadisi şerifte “Atın alnına hayır bağlanmıştır. (Bu hayır) sevap ve ganimettir. Bu hal, kıyamete kadar devam edecektir” buyurmasıdır. Bu sebeple at alnına yapılan alınlıkta hilâl kullanılmış, hilâlin içerisine de hilafeti temsil etmesi dolayısıyla gül motifi işlenmiştir.

Tombakların değerini, üzerindeki altın değil, sanatçının sanatı uğruna ödediği hayat belirliyor

Yaygın olarak icra edilen sanatlara, hobi olarak yapılan işlere göre tombak, oldukça zahmetli ve riskli bir sanat dalı. Bu sanatı hakkı ile yapabilmek için sanatkârların ömürlerini adamaları gerekiyor. Öyle ki, sağlıklarını kaybedeceklerini, bu uğurda öleceklerini bile bile bu sanata gönülden bağlı sanatçılar sayesinde, tombak sanatı günümüze kadar ulaşmış.

Tombak sanatında uygulanan kaplama veya eskitme tekniklerinde kullanılan tariflerde kanserojen maddelerin yer alması sebebiyle, birçok sanatkâr, en verimli dönemlerinde hastalanarak vefat etmiş. Tarihte tombak sanatçılarının kansere yakalanma ve erken yaşta vefat etme oranı yüzde yüz iken, günümüzde gelişen tıp ve kullanılan maddelerdeki kanserojen oranlarının değişmesi ile birlikte oran yüzde kırklara gerilemiş.

İsimsiz sanatkârlar, karışımın tarifini hep eksik verdiler

Milattan önceye tarihlenen kazılarda yemek kaplarında rastlanan tombağın sanata dönüşmesi ve zirveye ulaşması, Osmanlı döneminde olmuş. Tombak sanatçıları, edep sebebiyle ve kibre kapılmamak için eserlerine imzalarını atmamışlar. Bu sebeple hayatlarını erken yaşta kaybetmelerine sebep olmasına rağmen günümüze ulaşan nadide eserlerde tombak sanatçılarının isimlerine rastlanmıyor.

Günümüze ulaşan tombak tariflerinde kaplamada kullanılacak karışımda altının nasıl hazırlandığından nasıl eritildiğine, karışımın içinde neler olduğuna dair pek çok bilgiler mevcut. Ancak bu bilgilerin tamamına yakını eksik tariflerden oluşuyor.

Ebced hesabı ile tasarlanıyor

Bir tombak eseri hayata geçirmek için öncelikle, yapılacak eserin genel formunun çizimi, tasarımı yapılıyor. Tasarım aşamasında yapılacak esere göre üzerine koyulacak kulp, menteşe, tepelik, zincir, emzik gibi kısımlar ayrıca çiziliyor.

Eserin madeni ocaktan çıkarıldıktan sonra, tasarlanan formun ölçülerine göre kesiliyor. Kesilen kısım, tavlanarak ve demir örs üzerinde dövülerek form veriliyor. Form verildikten sonra üzerine işlenecek olan desenlerin tasarımına geçiliyor. Desenler, eser hangi medeniyeti anlatacaksa o dönemin tarzını yansıtan figür ve motiflerden seçilerek bir kompozisyon hâline getiriliyor. Yapılacak kompozisyonlar, genellikle Ebced hesabı dikkate alınarak tasarlanıyor, bölme ve figür sayıları bu hesaba göre belirleniyor.

300 çeşit çelik kalem ve elmas kalemle işleme yapılıyor

Çizilerek eser üzerine aktarılan kompozisyonların içi, işleme işlemine geçilmeden önce formu zarar görmesin diye zift veya kurşun ile dolduruluyor. Günümüzde zift veya kurşun yerine daha sağlıklı alternatif malzemeler de kullanılmakta. Doldurma işleminden sonra kakma, oyma, işleme, ajur gibi teknikler kullanılarak eser her ayrıntısıyla işleniyor. Kakma işlemi sırasında yine sanatkârın kendi elleriyle yaptığı yaklaşık üç yüz çeşit çelik kalem kullanılıyor. Kakma işleminden sonra esere göre oyma, işleme veya ajur teknikleri uygulanıyor. Ajur işleminden önce elmas kalemler kullanılarak işleme yapılıyor. Daha sonra işlenmiş desenin oyuk kalması istenilen negatif kısımlarının, keski kalem ile sabırla tek tek vurularak objeden ayrılması sağlanıyor. Ajur işlemi de bittikten sonra eserin içindeki zift veya kurşun çıkartılıyor.

On beş zehirli aşamadan geçip altınla mükâfatlandırılan sanat

Çalışma altın, gümüş, bakır veya pirinç olmasına göre kalıntılarının temizlenmesi için farklı sıcaklıklardaki ateşte tavlanıyor. Kor ateş kırmızısı iken su ve keskinliği alınmış asit karışımı içerisine atılıyor. Bir veya iki saat asitte bekletildikten sonra bakır üzerindeki ilk zehirli ve kirli kabuğunu asidin içinde bırakarak, saf temiz hâline dönüyor. Bakırın tavladıktan sonra aside atılan birinci zehirli katı, tortusu, yine kanserojen.

Çalışma ateşte yumuşadığından tekrar eski gücüne gelmesi için çelik örs ve çekiçle yeniden dövülüp sertleştiriliyor. Daha sonra esere göre montaj işi başlıyor; parça ve aparatlar bir araya getiriliyor.

Tombaklamadan önceki son aşamada cila işlemi yapılarak bakır yüzeyi bütün kirden arındırılıyor. Böylece eser, yaklaşık on beş çeşit zehir ihitiva eden aşamalardan geçerek tombaklanacak hâle gelmiş oluyor.

Eser, son olarak tombaklanarak altın ile buluşup mükâfatını alıyor ve tombak oluyor.

İsmail Bülbül Hakkında

1985 Şanlıurfa doğumlu olan sanatkâr İsmail Bülbül, 1986-2000 yılları arasında ilkokulu Gaziantep’te okudu. İlkokul birinci sınıfa giderken “bakır işleme zanaatı” ile tanıştı. İlkokul dördüncü sınıfı bitirdikten sonra 2000’de memleketi Şanlıurfa’ya döndü ve kendi atölyesini kurarak işe başladı. Çalışmalarını, özellikle eski bakır kapların üzerinde devam ettirerek ilerleten sanatçı, o dönemlerde Osmanlı Tombak sanatını keşfetti. Anadolu bakır işleme zanaatı bir gelenek olarak sadece mutfak eşyası olduğu için Osmanlıdaki saray işçiliğini görünce bu işi öğrenmek niyetiyle 2003 yılında İstanbul’a geldi. Yaklaşık yüz yıldır babadan oğula geçen bir bakırcı dükkânında, Tombak ustası Atilla Yanık ustanın yanında işe başladı. Tombak sanatında ustası olan Atila Yanık’ın yanında 2004-2007 yıllarında çalıştı. Kalemkâr ustası Cengiz Kıpırtı’dan ise kalemkârlık sanatının bütün inceliklerini öğrendi. 2010 yılında askerlik hizmetini tamamlayarak kendi atölyesini kurup sadece saray işi tombak sanatını icra etmeye başladı. Bakır oyma, kakma ve kalemkârlık üzere hâlen İstanbul kapalı çarşıda sanatını icra etmektedir. Sanatçı evli ve 2 kız babasıdır.