“Geçmişten Günümüze Şerbetler” Tek Kitapta Toplandı.
İBB Kültür A.Ş. Ramazan ayında içinizi ferahlatacak 100 şifa kaynağı şerbeti “Geçmişten Günümüze Şerbetler” ismi ile tek kitapta topladı.
Kitap, Osmanlı döneminde su ve ilaç yerine kullanılan, kristal kadehler, buzdan kâseler içerisinde özenle servis edilen, satış fiyatı ve ikram şekli kanunname ile belirlenmiş ancak günümüzde unutulan şerbet kültürünü yeniden hatırlatmak amacıyla hazırlandı.
Yemek danışmanı ve yazar Nilgün Tatlı’nın kaleme aldığı Geçmişten Günümüze Şerbetler kitabında şerbet yapımında kullanılan meyve ve bitkilerin tarihçesinin yanı sıra yazarın kendi deneyimleri de yer alıyor.
Okuyucular evde kolaylıkla hazırlayabilecekleri bu şerbetleri iftar ve sahur sofralarında konuklarına ikram edebilir.
Hekimbaşı Tarifleri Bu Kitapta
Geçmişten Günümüze Şerbetler kitabında, Mevlana’nın hastalara şifa verdiğini, susuzluğu ve harareti giderdiğini söylediği sirkencübin şerbetinden, İbn Sina’nın Tıbbın Kanunu kitabında bahsettiği andız otu şerbetine; Hekimbaşı Salih bin Nasrullah’ın sıvı ilaç adını verdiği nilüfer şerbetinden, ferahlatan demirhindi şerbetine; doğum yapan hanımların ağrılarını azaltan lohusa şerbetinden, yılbaşı şerbetine 100 şerbet yer alıyor.
“Cana safa, ruha gıda verir şerbetim”
Kitabın önsözünde ilkçağlardan günümüze meyvelerin, kokulu bitkilerin ve onlardan elde edilen suların hangi amaçlarla ve ne şekilde kullanıldığı da anlatılmış.
Yazar bu bölümde, İbn Sina’nın El-Kanun Fi’t-Tıbb adlı eserinde de şerbetler ve meyve suları bölümüne yer verildiğini anlatıyor ve İbn Sina’nın şuruplar listesinde en çok dikkatini çeken şurupları da şöyle sıralıyor: Mersin ağacı şerbeti, pelin otu şerbeti, haşhaş tohumlarından yapılan şurup, çam reçinesi, çavşır şurubu, mezeryondan yapılan şurup, dağ Hint sümbülü şurubu, Hint kedi otu şurubu, andız otu şurubu, yabani asma çiçeği şurubu, sedir ağacı reçinesi şurubu.
Yemek danışmanı Nilgün Tatlı Şerbetler kitabında Evliya Çelebi’ye de değiniyor ve seyahatnamesinde sıklıkla çay ve badyan şerbetinden bahsettiğini anlatıyor. Çelebi, seyahatnamesinde döneminde “Cana safa, ruha gıda verir şerbetim, canım’’ diyerek şifa verici şerbetlerin dağıtıldığından da bahsetmiş.
İstanbul Çeşmelerinden Şerbet Akardı
Osmanlı döneminde, yaz aylarında meyve ve çiçeklerden yapılan şerbet mayaları, cam ve porselen kavanozlara konup ağızları sıkıca kapatılarak, kışın tüketilmek üzere kuru ve serin taş odalarda saklanırmış. Daha sonra bu mayaların üzerine su ilave edilir, karıştırılır ve içilirmiş.
Kurutularak saklanan bazı çiçek ve meyveler ise kış aylarında kaynatılıp süzülerek şerbet elde edilirmiş.
Osmanlı sarayında şerbetler, saray mutfağının helvahane adı verilen bölümünde hazırlanıyordu. Mübarek gün ve gecelerde ise varlıklı kimseler İstanbul’un meşhur çeşmelerini şerbetlerle doldurup halka ikramda bulunuyorlardı.
O dönemler her zaman el altında olan ve günün her saatinde tüketilmeye hazır çeşitli şerbetler nadide sürahiler ve kristal bardaklarda ikram edilirmiş. Kristal, altın, gümüş ve opaktan yapılmış nadide şerbet takımları günümüzde Topkapı Sarayı mutfak bölümünde sergilenmektedir.
Şerbet Kanunnamesi: Şerbetlerde misk ve amber kokusu, kar ve buz olacak!
Osmanlı’da menekşe, gül, gelincik, gülhatmi, demirhindi, dut, muhabbet çiçeği, fulya, yasemin çiçeği, nar, şeftali, karadut, kayısı, vişne, portakal, limon, turunç, kızılcık, nane, üzüm, böğürtlen, erik, keçiboynuzu, çilek, koruk, lavanta, defne, kavun çekirdeği, hünnap, bal, şeker, nergis, hurma çiçeği (kavi), portakal çiçeği, öd, zambak, iğde çiçeği, nilüfer çiçeği, akasya, sirkencübin (sirke, bal ve su ile yapılır) şerbetleri en revaçta olan şerbetler arasındadır.
Osmanlı döneminde şerbete verilen önem; ilgili hususların kanunnamelerde yer almış olmasıyla da daha net anlaşılır.
Kanunnamede; şerbetçiler gözlenecek, üzümün okkası 1 akçeye alındığında şerbetin 2 okkası da 1 akçe olacak, yapılan şerbetlerde misk ve gül kokusu olacak, çok ekşi ve suyu çok olmayacak, şerbetlerde kar ve buz olacak, taslar ve kâseler temiz olacak” şeklinde maddeler bulunuyordu.
Şerbet Mayası Nasıl Yapılır?
Şerbetler konusunda en hassas noktalardan biri şerbet mayasının nasıl yapıldığıdır. Şerbet yaparken, şerbet mayasının yapımındaki püf noktalar iyi bilinmelidir.
Şerbet mayası yapmak için mevsiminde toplanan ve yenebilen kokulu çiçeklerin beyaz kısımları kesilip, tohumları ve yeşil taç yapraklarından ayıklanıp, yıkanıp süzülmelidir. Kâğıt havluyla suyu iyice aldıktan sonra şeker veya limon tuzu ile suyunu çıkarana kadar iyice ovulup, cam kavanozlarda buzdolabında saklanmalıdır. Saklanan bu mayalar yazın ve kışın arzu edildiğinde bir miktar alınıp şeker ve suyla karıştırılıp şerbet yapılır.
Şerbet Hazırlamanın Püf Noktaları
Geçmişten Günümüze Şerbetler kitabında şerbet yapılırken dikkat edilmesi gereken hususlar detaylı olarak anlatılmış. Onlardan bazıları şu şekilde:
Şerbet yapımında kullanacağınız meyve, çiçek ve baharatlarını aktarlardan ve ailenizde bilenlerden alarak kullanın. Asla çiçekçilerde satılan çiçekleri kullanmayın. Çünkü onlar sadece süs olarak üretildiğinden yetiştirilirken kullanılan kimyasallar ve üzerlerine sıkılan ilaçlar yardımıyla güzel görünür ve uzun dayanırlar. Eğer evde şerbet yapmak için kullanılırsa ciddi zehirlenmelere sebep olacağı unutulmamalıdır.
Eğer çiçekleri mevsiminde toplayıp kurutma veya maya yapacaksanız toplayacağınız bitkileri nemli, yağmurlu, sisli puslu havalarda toplamayın. Topladığınız bitki ve çiçeklerin canlı ve güçlü olanlarını seçin. Özellikle sabah saat 10.00 gibi toplamakta yarar var.
Çiçekler tomurcuktan daha yeni açmaya başlarken toplayın. Çünkü çok açılmış çiçeklerin kokusu, aroması ve vereceği yararı yeterli olmaz.
Eğer dallarının kabuklarını kullanacaksanız, ağacı kurutmayacak sağlıklı dallardan kabuk sıyırmalısınız.
Köklerinden yararlanacaksanız sonbahar ve ilkbahar aylarında topraktan söküp ve iyice temizleyerek kurutmalısınız.
Şerbet yapmak için kullandığınız su kesinlikle klorsuz ve içimi yumuşak olmalıdır. Her zaman sağlık açısından cam kaplar kullanılmalıdır.
Kurutulmuş baharatların, güneş görmeyen kuru ve serin ortamlarda ağzı kapalı cam kavanozda saklanması gerekiyor.
Tahta kaşık kullanmayın. Kaşıkta bulunan yemek kokuları şerbetimize geçer ve bu da tadın bozulmasına sebep olur.
Hafif kavrulmuş dolmalık fıstık her tür şerbetin üzerine eklenebilir, şerbetin lezzetine lezzet katacaktır.
Şerbet taze çiçeklerle yapılacaksa, kurusuna oranla miktarı artırılmalı, geceden şekerle iyice ovup biraz su ekleyip, sabaha kadar serin ortamda bekletilmeli. Taze çiçeklerle hazırlanan şerbetlerde asla sıcak su kullanılmaz ve kaynatılmaz.
Şerbetler yumuşak çiçeklerden yapıldığında, bağırsakların çalışmasını hızlandırmak ve şifasından daha fazla yararlanmak amacıyla süzmeden ikram edilmeli.
Atalarımızın dediği gibi “Azı karar, çoğu zarar.” Her şeyde olduğu gibi şerbetleri de kararında tüketmeliyiz.
Nilgün Tatlı kimdir?
Nilgün Tatlı, Giritli bir babanın ve Boşnak bir annenin kızı olması sebebi ile iki farklı kültürün yemekleriyle büyümüş, mutfağa olan ilgisi de bu yaşlarda oluşmaya başlamıştır. İlk yemek derslerini annesinden ve emekli başmüfettiş olan babasından alan Nilgün Tatlı sebze, meyve, et, tavuk, balık vb. besinlerin pişirilme tekniklerini de yine babasından öğrenmiştir.
Annesinin rahmetli Zehra Halası, Mustafa Kemal Atatürk’ün Niğde ziyareti sırasında kendi elleriyle yemekler pişirip sunmuş, Atamız ise çok beğendiği bu yemeklere şu yorumu yapmıştır: “Bu nefis Türk yemeklerinizi herkese öğretin ki sizinle beraber toprak olmasın.” Bir altın hediye ederek maharetli elleri bir kez de bu şekilde onurlandırmıştır.
İŞTE KİTAPTAKİ TARİFLERDEN BAZILARI:
LEYLAK ŞERBETİ
Anavatanı Asya olan Leylak ağacını Avrupalılar ilk defa İstanbul’daki bahçelerde görmüşler ve tanımışlardır. Daha sonraki yıllarda Avrupa bahçelerini de süslemeye başlamıştır. Rusya’da leylaktan çıkarılan yağ, romatizmalı rahatsızlıklarda ağrıları azaltmak için kullanılmaktadır.
Çiçeğinden, ağacının kabuğundan, dalından çıkarılan yağından yararlanılmaktadır. Yıllardır, leylaktan yapılmış parfüm ve sabunlar, günümüzde de sevilerek tüketilmektedir. Leylak, kramplara, mide şişkinliğine, bağırsak gazlarına, gut hastalığına, sıtmaya iyi gelmekte, vücuttan zehirli toksinleri atmakta, ateşin düşürülmesine yardımcı olmaktadır.
Leylak güzel kokusuyla ruhu rahatlatmaktadır. Günümüze gelebilen bilgilerde geçmiş dönemlerde ruhsal problemi olanlara, leylak şerbeti ve çayı içirilerek, ek tedavi uygulanmıştır. Her bahar leylaklar açtığında patlamak üzere olan tomurcuklu haliyle toplayıp güneş görmeyen yerde kurutup, bez torbalarda saklayarak kışın çayını demleriz. Bu ailemizin rutin alışkanlıklarındandır.
Büyüklerimizin hâlâ yaptığı gibi cam şişeye koydukları zeytinyağının içine leylak yaprakları dövülüp ve çiçeği konup güneşe bırakılmaktadır. Her gün 1-2 kere çalkalanmaktadır. 30-40 gün sonra süzülüp ağrıyan yerler bu yağ ile ovulmaktadır.
MALZEMESİ
3 çorba kaşığı leylak kurusu, 3-4 çorba kaşığı toz şeker, 4-5 su bardağı su, yarım limon suyu.
YAPILIŞI
Suyu çelik bir tencereye koyup kaynatın. Kaynayan suya leylağı koyup ocağı kapatın. Sabaha kadar serin ortamda bekletin. Servis yapmadan önce şekeri ve limon suyunu koyup şekeri güzelce eritin. Sonra süzüp soğuk servis yapın.
ZENCEFİL ŞERBETİ
Zencefil, MÖ 3000 yıllarından itibaren Hint, Çin ve Asurlular tarafından hem baharat hem de ilaç yapmak için kullanılmıştır. Mezopotamya’dan günümüze gelen toprak yazıtlarda zencefilin havayı temizlediğinden bahsedilmiştir. Aynı zamanda Roma dönemindeki ünlü hekimler, filiz zencefilleri salata olarak yemişlerdir. Ağızlarında çiğneyerek hazımsızlığı gidermiş ve ağızdaki mikropların temizlenmesini sağlamışlardır. Olgunlaştığında da yemeklere katmışlardır.
İştah açıcı ve bulantı giderici olarak, göz ve mide rahatsızlıklarında, diş ağrılarında soğuk algınlığında ve birçok hastalığın tedavisinde kullanmışlardır. Yine geçmişte Çinli denizciler uzun seferlere çıkarken yanlarında deniz tutmasına karşı zencefil götürmüşlerdir.
MALZEMESİ
2 çorba kaşığı rendelenmiş taze zencefil, 3-4 çorba kaşığı bal (veya toz şeker), 5-6 su bardağı su, yarım limon suyu.
YAPILIŞI
Tüm malzemelere 1 bardak su ekleyip, sürahi biçimli blender kabında güzelce karıştırın. Daha sonra kalan suyu da ekleyip, güzelce karıştırın. Süzüp, soğutun. Üzerine, ince kıyılmış taze naneyi ekleyip, servis yapın.
AKASYA ŞERBETİ
Akasya çiçeği Eski Yunan’dan günümüze kadar bazı hastalıkların tedavisinde özellikle yüksek ateşi düşürmek, kanamaları durdurmak için yararlanmanın yanı sıra bahçeleri ve yolları süslemek için ve çeşitli merasimlerde kullanılmıştır. Saray ve halk mutfaklarına son dönemlerde giren akasya çiçeğinin şerbet, şerbet mayası, reçel ve bazı tatlılarda kullanıldığı günümüze gelen bazı reçete ve masraf defterlerinden bilinmektedir. Eski dönemlerden günümüze kadar önemini kaybetmeden gelmiştir.
Gözü güçlendirmekte, diş etlerine, strese, safrayı artırmaya, soğuk algınlığına, astıma iyi gelmekte, göğsü yumuşatmaktadır. Kaynatıp suyuyla azalar ovulduğunda, sarkmaların önlenmesinde fayda sağlamaktadır. Günümüzde parfüm sanayinde, sabun yapımında, çay ve yağından yararlanılmaktadır.
MALZEMESİ
4 çorba kaşığı akasya kurusu veya 2 çorba kaşığı akasya mayası (mayasıyla şerbet kaynatmadan soğuk suyla yapılır.), 1 limon suyu, 6-7 çorba kaşığı toz şeker, 7 su bardağı su
YAPILIŞI
Suyu kaynatıp şekeri ilave edip eritin. Akasya kurusunu da ilave edip çiçekler açılana kadar kaynatın. Daha sonra limonu da ilave edip altını kapatın. Soğuduktan sonra servis yapın.
ÇÖREK OTU ŞERBETİ
Anavatanı Akdeniz kıyıları olan çörek otu, Mısır’da Firavunlar zamanında pidelerin üzerine serpilmiştir. Avrupalıların Türk kimyonu olarak adlandırdıkları, eski Yunanlı hekimlerin siyah kimyon dedikleri çörek otu idrar söktürmek, gaz gidermek, regl söktürmek, sütü artırmak için kullanılmıştır. Galen de çörek otunu solucan düşürmek için kullanmıştır.
Bazı kaynaklarda Mısırlı kraliçelerin güzelliğinin çörek otu ve çörek otu yağından olduğu bahsedilmiştir. Aynı zamanda Mısırlı hekimler, yanlarında mutlaka ufak bir kese çörek otunu taşımıştır. Aşırı yemeden sıkıntı yaşayanlara, gaz ve bağırsak sıkıntısı olanlara, karın ağrısı, idrar sıkıntısı olanlara yedirmişlerdir.
Eski Yunan bilginlerinden Madaus bir eserindeki bahsinde, Peygamber Efendimizin (sav), çörek otuyla ilgili hadisinden bahsetmiştir. “Sizlere çörek otunu tavsiye ederim. Zira bunda ölümden başka birçok hastalık için şifa vardır.” Bu nedenle, Müslümanların bir tutam öğütülmüş çörek otunu balla karıştırıp, sabah yediklerini yazmıştır. Saray ve halk mutfağının da tükettiği çörek otu hazmı kolaylaştırması için mutlaka ekmeklere konulurdu. Hâlâ bu güzel adet devam etmektedir. Özellikle ramazan pidelerinin üzerine serpilir.
MALZEMESİ
1 çorba kaşığı iyice ezilmiş çörek otu, 4-5 su bardağı su, 3-4 çorba kaşığı bal veya toz şeker, 1 tatlı kaşığı limon suyu.
YAPILIŞI
Kaynayan suya çörek otunu koyup, altını kapatın. Soğuduktan sonra balı koyup, eritin. Limon suyunu ekleyip, güzelce karıştırın. Soğutup süzün. Soğuk servis yapın.
HANIMELİ ŞERBETİ
Sarayda ve İstanbul’da yaşayan hanımların çok sevdiği çiçeklerin başında gelen hanımelinin, adından da anlaşılacağı gibi bayanların zarif ellerine benzetilmesi nedeniyle bu adla anıldığı bilinmektedir.
Günümüzde sadece güzel kokulu çiçek olarak bilinen hanımeli o dönemlerde yazın buz gibi şerbet, kışın da kurutulup demlendirilerek şifa olmuştur. 170 kadar çeşidi olduğu da bilinen, ülkemizde beyaz ve pembesi daha yaygın olan hanımeli, harika kokusuyla baş döndürmektedir.
Sadece güzel görüntüsü ve kokusu için değil aynı zamanda mevsiminde kurutulup kışın sıcak çay, yazın soğuk şerbet ve nefis reçeller yapmak için kullanılmaktadır. Kabukları ve taze yaprakları midenin su toplamasında, idrar zorluğunda, nefes darlığında, gut hastalığında, bronşitte ve öksürükte, grip ve nezlede tedavi amaçlı kullanılmaktadır.
Ayrıca beyni güçlendirmekte, vücuda ferahlık vermektedir. Karaciğer ve böbrek rahatsızlıklarını tedavi etmek amacıyla da çay gibi demlenip içildiği bilinmektedir.
Rahmetli babaannem küçükken dişimiz çıktığında dişin çıktığı yer mikrop kapmasın ve ağzımız sağlıklı olsun diye, bahçeden hanımeli toplar, kaynatıp soğutup süzdükten sonra, ılıyınca bize gargara yaptırırdı.
MALZEMESİ
2 çorba kaşığı kurutulmuş hanımeli veya daldan koparılmış yıkanmış taze hanımeli çiçekleri, 4-5 çorba kaşığı toz şeker, 5 su bardağı su, yarım limon suyu veya 2 çorba kaşığı mandalina suyu.
YAPILIŞI
Suyu kaynatıp kurutulmuş hanımelini ekleyip, bir taşım kaynatın. Altını kapatıp, şekeri ilave edin. Buzdolabında sabaha kadar bekletip, servis yapmadan önce mandalina veya limon suyunu da koyun. Süzüp, soğuk servis yapın.
ANDIZ OTU ŞERBETİ
Anavatanı Orta Asya olan andız otu, ülkemizde doğal olarak yetişmektedir. Yüzyıllar boyu şifa veren bu bitki, günümüzde değeri kaybolan bitkiler arasına girmiştir.
İbn-i Sina eserlerinde andız otundan yaptığı şurubu, akciğer ve göğüs hastalıklarını tedavi etmek için kullanmıştır. O dönem yaşamış olan hekimlerden kimisi göz şişkinliğinde, öksürük, kramp tedavisinde, kimisi de yılan sokmalarında, mide rahatsızlıklarında, siyatik tedavisinde andız otundan faydalanmıştır.
Yine günümüze kadar gelen bilgilere baktığımızda çok eskilerden beri andız otu Hipokrat ve diğer Yunanlı hekimler tarafından da kullanılmıştır. Kökü ve yaprakları şifa dağıtan andız, bronşite, mide problemlerine, idrar söktürmeye, iştahsızlığa, kusmaya, solucan düşürmeye, vücudu güçlendirmeye, nefes darlığına, sarılık, karaciğer hastalıklarına şifa olmaktadır. Vücutta bulunan fazla tuzu atması, yatıştırıcı olması ve deri döküntüleri ile ilgili hastalıklara şifa vermesi halk arasında bilinen diğer faydalarıdır.
Geçmiş dönemlerde andız otunun kökü, macun ve çayı tüketilmiştir. Tıp gelişene kadar öksürük ve boğmaca hastalıklarının tedavisinde çok etkili olmuştur.
MALZEMESİ
1 çorba kaşığı kurutulmuş ve ufalanmış andız yaprağı, 2-3 çorba kaşığı bal, 4 su bardağı su, 1 çorba kaşığı limon suyu.
YAPILIŞI
Kaynayan suya andız yaprağını koyup altını kapatın. Tencerenin ağzını da kapatıp demlenmeye bırakın. Ilıyınca içine balı ekleyip, güzelce karıştırıp süzün. Soğuduktan sonra, sıcak yaz günleri servis yapın.
KAKTÜS MEYVESİ ŞERBETİ
Kızılderililer kışın beslenmek için uzun, yorucu avlara çıkmışlardır. Kalabalık olmalarından dolayı, gruptan ayrılanları fark etmeleri zor olmuştur. Bir gün hamile bir Kızılderili kadın, yorgunluktan bir kenara yığılmıştır fakat kimse anlamamıştır. Kadıncağız ayıldığında bebeğinin doğduğunu görmüş, onu sarıp sarmalamıştır. Ancak, hem kendi hem de bebeği çok acıkmıştır. Taşın yanında ağlayan kadıncağızın kulağına bir ses, yanında biten yeşil bitkiyi yemesini fısıldamıştır. Kadın, yanında büyüyen bu bitkinin üzerindeki dikenleri temizleyerek yemiştir. Birden hem karnı doymuş, hem de göğüsleri sütle dolmuş ve ağlayan bebeğini emzirmiştir. Güçlenen kadın, bu meyvenin içindeki siyah taneleri alarak yola koyulmuştur. Daha sonra kabilesini bulmuş ve onlara kaktüsün tohumunu vermiştir. Kabilesi kadına “Sabahın yıldızı” adını vermiştir.
MALZEMESİ
4-5 adet ayıklanmış kaktüs meyvesi (deri eldiven kullanarak ayıklayabilirsiniz), 2 çorba kaşığı toz şeker, yarım portakal suyu veya limon suyu, 5 su bardağı su.
YAPILIŞI
Geniş cam kâsede kaktüs meyvelerini ezip şekerle karıştırın. Suyu ilave edip iyice karıştıktan sonra portakal suyunu ilave edin. Soğuk servis yapın. (Çekirdekleri çok ufak ve vücuda yararlı olduğu için süzmemenizi öneririm.)
MEYAN KÖKÜ ŞERBETİ
5000 yıl önce Mısır’da yazılmış papirüslerde bazı hastalıklara (solunum yollarıyla ilgili) meyan kökünden yapılmış birçok reçete bulunmaktadır. Çin’de meyan köküyle başka bitkileri karıştırarak yapılan ilaçlar, mide hastalıklarında, kalp çarpıntısında, öksürük, boğaz iltihabında, yaraları iyileştirmede kullanılmaktadır.
Meyan kökü şerbeti kaynatılarak veya geceden suya konup serin bir yerde bekletilerek yapılmaktadır. Gastrit ve ülser gibi hastalıkların iyileşmesine yardımcı olmakta, böbrek ve idrar yollarındaki taşların düşürülmesini, ciğerlerin kötü ifrazatlarını atmasını kolaylaştırmaktadır. Nefes darlığını tedavide, öksürüğü, kabızlığı, susuzluğu gidermede, sesi güzelleştirmede kullanılmaktadır. Sıkıntılı baş ağrısına, nezleye, sinirlere iyi gelmektedir.
Meyan kökünün kökleri kurutulup, toz haline getirildikten sonra zeytinyağı ile karıştırılarak merhem yapılıp parmaklardaki dolamalara sürüldüğünde iyileştirdiği bilinmektedir. Kıyılmış meyan kökü şerbeti, kaynatılarak veya geceden suya konup serin bir yerde bekletilerek yapılmaktadır.
Tansiyon problemi olanların meyan kökü şerbetini doktorlarına sorarak tüketmeleri gerekmektedir.
MALZEMESİ
2-3 çorba kaşığı kıyılmış meyan kökü (Aktarlardan hem kök şeklinde hem de kıyılmış olarak bulabilirsiniz. Biz kıyılmış olanını tercih edelim.) 2-3 litre su, şeker tarçın, bal veya karanfil (arzu ederseniz).
YAPILIŞI
Meyan kökünü ve suyu geniş bir cam kâseye koyun ve karıştırın. 5- 6 saat bekletin sonra çok ince süzgeçten geçirin. Sürahiye koyup dolapta soğuttuktan sonra servis yapın. Doğal tadını kendi isteğiniz şekilde limon, bal, şeker, tarçın veya karanfille de zenginleştirebilirsiniz. Ağır gelirse biraz daha su ekleyerek açabilirsiniz.
ERİK ŞERBETİ
Eriğin anavatanı İran’ın kuzeyi, Asya’nın bir bölümü ve Kafkaslar olarak bilinmektedir. İlk defa Büyük İskender tarafından Balkanlar’a getirilmiştir. Romalıların da çok sevdiği erik Avrupalılar ile tanıştırılmıştır.
Erik, bol miktarda B vitamini bulundurmasının yanı sıra magnezyum ve potasyum bakımından da çok zengindir. Erik bağışıklık sistemini güçlendirir, romatizmaya, gut hastalığına ve damar sertliğine iyi gelmesinin dışında hücre zarlarını güçlendirdiği bilinmektedir. Yüksek tansiyona ve kolesterole iyi gelmesi geçmişten günümüze gelen özelliklerindendir.
Erik şekerle kaynatılıp içildiği zaman safraya, idrar söktürmeye, terleme rahatsızlığına iyi gelmekte, eriğin üzerinden akan zamk da zeytinyağı ile iyice karıştırılıp kaşınan bölgelere sürüldüğünde kaşıntıyı azaltmaktadır. Eskiden ise eriklerin çekirdekleri öğütülüp bağırsaklardaki solucanların düşmesi için kullanılmış, eriğin kurusu şekerle pişirilip öksürüğe, safraya, idrar söktürmeye yardımcı olması sağlanmıştır.
Hanımlar yeşil eriği hem bolca tükettiğinde, hem de güzelce ezip maske yaparak yüze sürüp 1 saat beklettiğinde, hücreleri yenilenmekte ve cildi gerginleştirmektedir.
MALZEMESİ
500 gram çekirdekleri çıkarılmış yumuşak erik, 5-6 çorba kaşığı toz şeker, 4-5 su bardağı su, yarım limonun suyu.
YAPILIŞI
Bir kâsede erik ve şekere limon suyunu da ekleyip, eriği biraz ezin. Ağzı kapalı bir kapta buzdolabına koyup, sabaha kadar bekletin. Daha sonra 2 su bardağı suyu ekleyip, güzelce ezin veya blenderden geçirip, soğuk servis