Budanma döneminde olduğumuz için canımız yanıyor; ama tekrar yeşereceğiz
Osmanlı referansını almadan Cumhuriyetin devam ettirilemeyeceğini belirten Nilhan Osmanoğlu, “Biz, ulu bir çınardık. Şu anda budanma vaktidir bizim için. Budanan ağaç ne yapar? Ağlar, acı duyar; ama daha sonra yeniden açma vaktidir bizim için. O yüzden, köklerimizden ayrılarak hiçbir yere ilerleyemeyiz” diye konuştu.
“Torununun Dilinden Kösem Sultan”
Sultan 2. Abdülhamid Han’ın beşinci kuşaktan torunu Nilhan Sultan Osmanoğlu, Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen “Torununun Dilinden Kösem Sultan” başlıklı programda, Orhan Karaağaç’ın Osmanlı İmparatorluğu’na dair sorularını cevapladı.
Karaağaç’ın Osmanlı padişahlarının halkla irtibatına dair sorusu üzerine Nilhan Osmanoğlu, “Ulaşılmaz değillerdi. Dedem Sultan 4. Murad, tebdil-i kıyafet edip hep halkın arasında dolaşıp halkın nabzını da ölçmüştür. Yapacaklarına da zaten bu şekilde karar verir; çünkü halkın memnuniyeti, kararlarını iyi yönde verdiğinin de bir kanıtıdır” dedi.
Aziz Mahmud Hüdayî Hazretlerine intisab etmişti
Osmanoğlu, daha sonra Kösem Sultan’a dair soru üzerine, onun hakkındaki bilgilerini ve kanaatlerini dile getirdi. “Kösem Sultan’ı anlatmak çok zor; çünkü Kösem Sultan devrini anlatmak için 6 padişahın devrini anlatmak gerekiyor” diyen Osmanoğlu, Harem’e alınan kadınların aile çevresinin sonradan birtakım hak taleplerinde bulunarak kargaşaya sebep olmamalı için, soyları üzerinde durulmadığını, geçmişlerinin gizli tutulduğunu söyledi. Nilhan Osmanoğlu, Kösem Sultan’ın, Bosna Beylerbeyi tarafından Harem’e getirildiğini ve saray eğitiminden geçirildiğini, asıl adının Anastasya olduğunu, daha sonra Mahpeyker ve Kösem lakabıyla anıldığını söyledi. Kösem Sultan’ın, 1. Ahmed döneminde bir hakimiyetinin söz konusu olmadığını belirten Osmanoğlu, her ikisinin de tasavvufa önem verdiklerini ve Aziz Mahmud Hüdayî Hazretlerine intisab ettiklerini kaydetti. Osmanoğlu, “Zaten 1. Ahmed de, Safiye Sultan gibi bir örnek olduğu için önünde, çünkü Safiye Sultan devlet işlerine müdahil oluyor, özellikle dış ilişkilere, 1. Ahmed, aslında Kösem Sultan’ın devlet işlerine müdahil olmasını istemiyor” diye konuştu. Osmanoğlu, Aziz Mahmud Hüdayî’nin birçok padişahın yanında durup onlara kılavuzluk ettiğini söyledi.
Osmanlı’da Valide Sultanlar döneminin, Kanunî döneminde Hürrem Sultan’ın nikâhlanmasıyla başladığını ifade eden Osmanoğlu, Kösem Sultan’ın, 1. Ahmed döneminde devleti yönetebilecek ölçüde bir tecrübesinin olmadığını belirtti. 1. Ahmed döneminde, yaşça en büyük şehzadenin tahta çıkması esasına dayanan “ekberiyet” sisteminin uygulandığına işaret eden Osmanoğlu, bu sisteme yönelik eleştirilerini de dile getirdi. Osmanoğlu, ekberiyet sistemi ile birlikte artık şehzadelerin sancağa çıkmadıklarını, yani askerî eğitim almadıklarını söyledi.
“Kardeş katli”, Hanedanın, devletin bekası için kendisinden feragat etmesidir
Orhan Karaağaç’ın “Osmanlı’da kardeş katli” konusundaki kanaatini sorması üzerine de Osmanoğlu, şöyle konuştu:
“Fatih Sultan Mehmed gibi Peygamber övgüsüne mazhar olmuş bir padişah, kardeş katlini getiriyorsa zaten kanunnamesinde, öncelikle bir düşünmek gerekir; niye? Çünkü kardeş katlinden önce görüyoruz ki bir fetret devri olmuş; ondan önce, Osmanlı kurulmadan önce kardeş kavgaları olmuş, kardeş kavgaları yüzünden devletin bölünmesi söz konusu olmuş. Devletin bölünmesi ne demek? Yani, Osmanlı Devleti, İslâmiyeti sembolize eder; o yüzden, devletin bölünmesi, İslâm’ı yayamamak anlamına gelir. O yüzden, kendilerinden feragat etmeleridir aslında kardeş katli dediğimiz olay. Yani hanedanın, ailenin, (devletin bekası için) kendisinden feragat etmesidir aslında. Bunu bu şekilde görüp bu şekilde yorumlamak daha iyi olacaktır. Yani (muhtemel bir kardeş kavgasında) birçok asker ölecekken, devletin yıkılması söz konusu olacakken, kendilerinden feragat etmeleridir aslında. Bu, tabiî ki hiç kolay olmamıştır eminim; ama kardeş katli bittikten sonra, ekberiyet sistemi geldikten sonra birçok olayın değiştiğini görüyoruz. “Sancağa çıkma” olayı bittikten sonra, padişahların iyi eğitim almadıklarını görüyoruz. Fatih gibi gençlere ihtiyaç duyulduğu dönemde, yaşlı padişahların (şehzadelerin) tahta geçtiklerini görüyoruz. Bana göre ekberiyet sisteminin gelmesi, Osmanlı Devleti’nin duraklamaya girmesinin büyük bir sebebidir.”
Kösem Sultan, 17. Yüzyıl’ın en büyük mareşalini yetiştirmiş bir annedir
Osmanoğlu, 1. Mustafa tahta çıktığında Kösem Sultan’ın tarafsız kalarak bir siyasî hareket gösterdiğini belirterek, “1. Mustafa tahta çıktığı zaman oğullarını geriye çekti. O yüzden eski saraya hapsedildi, 1. Mustafa’nın annesi tarafından. Hatta şöyle rivayetler var; eski sarayda etli çorba dahi içemediklerini söyleyenler var ve dünün, o yoklukta ve sıkıntıda, 17. Yüzyıl’ın en büyük mareşalini yetiştirecek, 4. Murad’ı yetiştirecek bir annedir Kösem Sultan. (…) 4. Murad’ın Bağdat zaferinin arkasında aslında yine Kösem Sultan vardır.” diye konuştu.
Daha sonra Genç Osman’ın tahta geçtiğini belirten Osmanoğlu, onun Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak istemesi ve hür olan bir kadınla, Ebussuud Efendi’nin kızıyla evlenmesinin, halkın hazır olmadığı yenilikler olduğunu söyledi. Bu arada bir soru üzerine Osmanoğlu, “Genç Osman dediğin bir küçük uşak” mısrasıyla başlayan marşta adı geçen Genç Osman’ın, padişah Genç Osman olmadığını, 4. Murad döneminde Bağdat seferine katılmış genç bir asker olduğunu kaydetti. Genç Osman’ın reformlarına Osmanlı toplumunun hazır olmadığı tezini tekrarlayan Osmanoğlu, “Yeniçeri Ocağı (o dönemde) aslında cihad için savaşmıyordu. Yeniçeri Ocağı, aslında bir kafa için daha ne kadar para alabiliriz, daha ne kadar maaş alabiliriz fikriyle savaşmaya başlamıştı. Genç Osman, bu tehlikeyi gördüğü için aslında onları ortadan kaldırıp, Anadolu’da bir Türk ordusu yaratmak istedi. Bu da tabi Yeniçerinin kulağına gittiği için, onu bir şekilde… Aslında bu hanedanın kanının akıtılması, bu beyanın başlangıcıdır benim için; çünkü Genç Osman, Yedikule Zindanları’nda, hep anlatırlar bize tarih hocalarımız, çok saçma hikâyeler anlatırlardı hatta hakkında; bunları duyarak büyüdük. Birçokları der ki, “Kulağı kesilerek Sultan 1. Mustafa’nın annesine götürüldü, öldüğü ispatlansın diye; ama Topkapı Sarayı’nda, öldüğünde üzerine giydiği gömleği (öldüğünde üzerinde olan gömleği) görürsünüz ve araştırmacılar der ki, “Bu kadar kanın bir kulaktan akması mümkün değil”. O yüzden Genç Osman’ın aslında kellesi götürülmüş (vurulmuş). Yani bu bir ilktir. Bir ilktir, hanedan kanının akıtılması ve aslında belânın başlangıcı olarak görüyorum ben. Bu dönemde, eski sarayda hapis olarak kalıyor Kösem Sultan. Oğullarını yetiştirmekle meşgul.”
Hilafet kadına erkeğe bakmaz, adalet nizam bekler
Daha sonra tekrar 1. Mustafa’nın tahta çıktığını ve kısa bir dönem tahtta kaldığını, sonra da Kösem Sultan’ın oğlu 4. Murad’ın tahta geçmesiyle birlikte Kösem Sultan devrinin başladığını belirten Osmanoğlu, “Çünkü oğlunun yaşı, tahtı (devleti) önetmeye uygun değil ve saltanat nâibeliği yapıyor oğluna. Saltanat nâibeliği, aslında onun yerine devleti yönetmesi demek” diye konuştu. Osmanoğlu, 4. Murad’a Aziz Mahmud Hüdayî tarafından kılıç kuşandırılırken Kösem Sultan’ın Yeniçerilere “Hilafet kadına erkeğe bakmaz, adalet nizam bekler” dediğini belirterek, “Bu, aslında nasıl bir yükü omuzlarına aldığının bir göstergesi. Bu şekilde 10 sene kadar devleti yönetiyor, oğlunu yetiştiriyor aslına bakarsanız ve birçok huyunu da Kösem Sultan’dan alıyor; çünkü tebdil-i kıyafet gezen, aslında Kösem Sultan” dedi.
Cariyelikten Valide Sultanlığa…
Orhan Karaağaç’ın Harem’e dair sorusunu da cevaplayan Nilhan Osmanoğlu, Harem’in, savaşta alınan esirlerden ve saray için seçilen kızlardan oluştuğunu belirterek, bir esirin, bir cariyenin sarayda yükselerek padişah annesi mevkisine kadar yükselme imkânının, o dönemde hiçbir devlette olmadığının altını çizdi. Osmanoğlu, “Biz, hep bu zamana kadar Batı’dan ithal gelen düşüncelerle Harem’i gördük. “Harem’i anlatırım” diyen tarihçi, zaten yalan söylemiş olur açıkçası; çünkü Harem’e ait bir kaynak yok. Orası, padişahın özeli, yani evi. O yüzden bunu, arşivlerde de göremeyiz, hiçbir yerde göremeyiz” dedi. Hürrem Sultan’ın resmini çizen yabancı minyatür sanatçısının çizdiği Harem tasvirinde namaz kılmaya hazırlanan kadınların, tekbir alırken ellerini erkekler gibi kulaklarına götürmüş vaziyette resmedildiğine işaret eden Osmanoğlu, “Bu, aslında Harem’i hiç görmediğinin, namaz kılan bir Müslüman kadın da görmediğinin bir kanıtı. Yani belki Harem’in kapısından ufacık bir havuz görmüş ama kendi hükümdarlarının yaptığı terbiyesizlikleri Harem’e yorumlamış. Kendi krallarının yaşantısıyla (onları Osmanlı’ya mal ederek) Osmanlı adını kirletmeye çalışmışlar bu zamana kadar” diye konuştu.
Turist rehberlerinin cehaletleri ve edepsizlikleri
Topkapı Sarayı’nda turistleri gezdiren rehberlerin, Hünkâr Sofrası odası hakkında bilgi verirken, duvarda yazılı olan Bakara Suresi’nin 257. Ayetini, padişahın cariyelerine yazdıkları methiyeler olarak anlattıklarını söyleyen Osmanoğlu, “Bu nasıl bir edepsizliktir?!” diyerek tepkisini dile getirdi.
Osmanlı’daki koku kültürü üzerine araştırmalar yapıyorum
Osmanlı’daki koku kültürü üzerine araştırmalar yaptığını anlatan Nilhan Osmanoğlu, bu konuda şunları söyledi:
“Meselâ Hürrem Sultan’ın, 70 gram lavantayla haftada bir gün ayaklarına masaj yaptırdığı söyleniyor. Bu da, o zaman miskçibaşının dışarıdan koku alımıyla ilgili evrakından çıkan bir sonuç. Kösem Sultan’ın, yaz aylarında defne siparişi verdiği söylenir. Defne kullandığı için bakterilerden arındığı, karanfil kullandığı için kış aylarında (kendini) sıcak tuttuğu gibi bilgiler vardır.”
Kösem Sultan’ın hayırsever bir şahsiyet olduğunu belirten Osmanoğlu, hayır işleri için kurduğu vakıflar ve inşaatına katkıda bulunduğu Yeni Cami dolayısıyla hâlâ sevap kazanmaya devam ettiğini söyledi.
Şimdiki acılarımız budanma acılarıdır, yeniden yeşereceğiz
“Osmanlı referansını almadan Cumhuriyeti devam ettiremeyiz” diyen Osmanoğlu, köklerinden koparılan bir ağacın solup gideceğini söyledi. Osmanoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Biz, ulu bir çınardık. Şu anda budanma vaktidir bizim için. Budanan ağaç ne yapar? Ağlar, acır (acı duyar) ama daha sonra yeniden açma vaktidir bizim için. O yüzden, köklerimizden ayrılarak hiçbir yere ilerleyemeyiz. O yüzden bilmek zorundayız aslında.”
Osmanoğlu, “Osmanlıca, köklere açılan bir kapı olacak mı sizce?” sorusu üzerine de, “Tabiî ki. Çok büyük bir kapı. Ben şu anda hâlâ öğrenmeye çalışmaktayım. 4 kurdan oluşuyor Osmanlıca. 3’üncü kurundayız biz. Padişahların yazdığı fermanları az az okumaya başladık. Onda bile, kendi aralarında kullandıkları dil farklı. Yani Kanunî Sultan Süleyman’a ait fermanı okuyamıyorsunuz; çünkü kendi aralarında şifre dilleri var. Yani o kadar büyük bir ilim ki…” diye konuştu.
Turhan Sultan ve Kösem Sultan…
4. Murad’ın vefatından sonra yerine 1. İbrahim’in tahta çıktığını, kısa bir süre sonra tahttan indirilerek yerine 4. Mehmed’in geçtiğini belirten Osmanoğlu, validelik hakkının aslında 4. Mehmed’in annesi Turhan Sultan’ın hakkı olduğunu ancak onun tecrübesizliği sebebiyle Kösem Sultan’ın eski saraya dönmeyip sarayda kaldığını, Yeniçerileri de kendi kontrolü altında tuttuğunu anlattı; bunun da Osmanlı’da bir ilk olduğunu kaydetti. Osmanoğlu, Kösem Sultan’ın sert idaresinden bıkmış olan Harem Ağalarının, Turhan Sultan’a tâbi olmak istediklerini belirterek “Ve bu da bir ilktir; bir validenin şehid edilmesi… Harem Ağaları tarafından, Turhan Sultan’ın emri üzerine Kösem Sultan, şehid ediliyor Harem’de” dedi. Osmanoğlu, Kösem Sultan’ın, hapishaneleri dolaşarak, borçlarını ödeyemedikleri için hapse düşenlerin borçlarını ödeyip serbest kalmalarını sağladığına, evlenme çağına gelmiş kızların çeyizlerini hazırladığına dair rivayetleri hatırlattı. Kösem Sultan’ın neden en çok konuşulan valide sultan olduğunun sorulması üzerine de Osmanoğlu, “Çünkü Hürrem Sultan, valideliği görmedi. Haseki oldu, valideliği görmedi; ama Kösem Sultan, hem valide oldu, hem de babaanne olarak, valide-i muazzama olarak Harem’de kaldı. O yüzden bu bir ilktir ve çok daha fazla rol oynamıştır ve daha uzun süre bu dönemi idare etmiştir. Söylediğim gibi, 5 padişah dönemini görmüştür” dedi. Osmanoğlu, Kösem Sultan döneminin Celâlî İsyanları gibi olaylar sebebiyle çalkantılı bir dönem olduğunu, Hürrem Sultan döneminin ise Osmanlı’nın en parlak dönemlerinden biri olduğunu, bu sebeple de Hürrem Sultan’ın işinin çok daha kolay olduğunu söyledi.
Bir soru üzerine tekrar Harem’den bahseden Osmanoğlu, Harem’deki her cariyenin padişahın eşi olmadığını, bir kısmının ise valide sultanlara hizmet ettiğini söyledi. Osmanoğlu, “Yani bu 400 kişilik bir kadrodan oluşuyorsa, en fazla 7-8’i padişahın haremindeydi. (…) Eşlerini bile anneleri seçerdi zaten” dedi.
“Osmanlı’da kölelik” konusundaki kanaatleri sorulan Osmanoğlu, köle hanımların büyük bir kısmının, savaşta esir düşen Osmanlı esirleriyle takas edilmek için değerlendirildiğini söyledi. Harem’den ayrılmak isteyen kızların, saray dışından evlenme hakları da bulunduğunu belirten Osmanoğlu, buna ‘çırağ etmek’ dendiğini, çırağ edilen saraylı kızların, ömür boyu saraydan maaş aldıklarını, saray eğitimi almış olan bu kızların, toplumda itibar ve rağbet gördüğünü kaydetti.
Enderun sisteminin yeniden hayata geçirilmesi için araştırmalar yapıyorum
Enderun hakkındaki bir soruyu da cevaplayan Nilhan Osmanoğlu, Enderun sisteminin tekrar hayata geçirilmesine yönelik araştırmalar yaptığını açıkladı. Enderun sisteminde en önemli şeyin ilimle fenni bir arada tutmak olduğunu belirten Osmanoğlu, “Şu anda fenn okuyanın ilimle alâkası yok, ilim okuyan da hoca oluyor, fennle alâkası yok; ama ilimle fenni bir arada tutan Enderun sistemi, Enderun’dan çıkan birçok devlet adamından örnek verebiliriz zaten nasıl yetiştiklerine dair” diye konuştu.
Nilhan Osmanoğlu, konuşmasının ardından izleyicilerin sorularını cevapladı.
Öyle insanlar gördüm ki, başını örtmüş ama gönlünde örtü yok…
Bir izleyicinin “Nur Suresi’nin 31. Ayetinde örtüyle ilgili bir ayet var” diye başlayan sorusunu, “Ben sorunuzu anladım” diyerek yarıda kesen Osmanoğlu, neden başını örtmediği konusunda şunları söyledi:
“Bana sürekli gelen bir soru bu, aslına bakarsanız. “Niye başörtüsü takmıyorsun, niye örtünmüyorsun?” gibi. Bu, benim şahsî düşüncemdir. Nasiptir; ‘olacak’ diyemem, bir nefis işidir her şeyden önce; ama İslâmiyet(e göre) tabiî ki farzdır, şarttır; ama ben, önce edebin, örtünün, gönülde, gözde, dilde, ağızda başladığına inanan bir insanım. İleride inşallah, Allah kısmet ederse, nefsimi yenebilirsem, bunu inşallah yapacağım; ama çevremde o kadar bunu kullanan insan gördüm ki ve o şekilde büyüdüm ki, başörtüsü takmış ama içerisinde, yani gönlünde örtü yok. Anlatabiliyor muyum? O yüzden, sadece başını örtmekle olmuyor.”
Programın sonunda izleyicilere, Nilhan Osmanoğlu’nun “Kadın Padişah Mahpeyker Kösem Sultan” isimli romanı hediye edildi.
(Haber: Sürur Öztürk)